Yılmaz ÖZDİL :Zannedersin Himalaya’dır
Cumartesi, Mart 28, 2009
41 derece
3 dakika 44 saniye kuzey
28 derece
51 dakika 8 saniye doğu
*
Şu an... Bu satırları yazdığım
çalışma odamın koordinatları.
*
Çünkü...
Abonesi olduğum GSM şirketinin böyle bir hizmeti var.
"Neredeyim" yazıp, 7777’ye mesaj atıyorsun, bi kaç dakika sonra şak diye cevap geliyor.
*
Şehir içinde 300-500 metre, şehir dışında en fazla 1-1.5 kilometre sapma gösteriyor. O kadar hassas.
*
Ver bu koordinatları havacılık veya harita bilgisi olan birine, gözü kapalı eliyle koymuş gibi bulur beni.
*
Abuk sabuk reklamlar yapıp, 3 kuruşa indirdik, 1 kuruşa indirdik filan gibi, dini imanı para olmuş millete "ucuzluk" müjdeleri verileceğine, bu tür "hayat kurtaran bilgiler" verilseydi, Muhsin Yazıcıoğlu ve diğer 5 kişi çoktan bulunmuş olurdu.
*
Çalıştığı kurum, o telefon eden gazeteci arkadaşıma 7777’yi öğretseydi, önce konumunu öğrenir, sonra 112 Acil’i arardı.
*
Sağlık Bakanlığı, 112 Acil’de çaresizce çırpınan o kızcağıza 7777’yi öğretseydi, "Gazeteci arkadaşım, lütfen 7777’ye mesaj at, sonra hemen beni tekrar ara" derdi.
*
İçişleri Bakanlığı, 155 İmdat’taki polis memuruna 7777’yi öğretseydi, o polis memuru, en azından 112 Acil’deki kızcağıza öncelikle ne yapması gerektiğini söylerdi.
*
Veya...
Sağlık Bakanlığı, 112 Acil’de çaresizce çırpınan o kızcağıza teknolojik eğitim vermiş olsaydı, "Benimle konuşmaya devam et, yerini bulmaya çalışıyoruz" diyeceğine, "Telefonu kapat, benimle konuşmaya devam edersen şarjın 10 dakika sonra tükenir, konuşmazsan, stand-by konumunda 5-6 saat dayanır, sinyal yaymaya devam eder, seni bulmamız kolaylaşır" derdi.
*
Uzatmayayım...
Bizim Başbakan’ın, miting meydanlarında "Bırak davarı, koyun güdemez bunlar" dediği dakikalarda, Beyaz Saray’daki Obama, uzay mekiğindeki astronotlarla canlı yayında sohbet ediyordu.
*
Neymiş efendim, Sikorsky’ler kalkmış da, komandolar gelmiş, gece görüş sistemleri devredeymiş, Casa uçakları arıyormuş falan...
İş işten geçtikten sonra Awacs göndersen, hikáye!
*
Adresi bilmen lazım... Adresi.
*
Adresi bilmezsen, göt kadar arazi, sana Himalaya kadar büyük gelir!
*
Ve, bu kafayla gidersen Türkiye... O kriz masasında anca okey oynarsın.
Ayşe Arman:Alya’nın ilk veli toplantısı
Cumartesi, Mart 28, 2009
Alya’nın ilk veli toplantısı
7 km yeni bitti. Ben de bittim. Kan ter içindeyim. Eve gir- duş al- geri çık-okula git...
Üşeniyorum.
Alya’yı okuldan almaya bu halimle gidiyorum.
Nasıl olsa beni kimse görmez...
Derken...
Olamaz!
Sınıfın kapısında VELİ TOPLANTISI yazıyor.
Tamamen aklımdan çıkmış.
Al sana...
Hem de 15 dakika sonra...
*
Üzerimde bir şort bir tişört...
Öğretmenine, "Koşudan geliyorum. Bu halde karşısınızda olmak istemezdim, özür dilerim" diyorum.
"Rica ederim" diyor.
Ben zaten bu aralar, herkesten, her şeyden özür diliyorum.
Alya çok yaramaz, özür dilerim.
İnat ve başına buyruk bir çocuk, özür dilerim.
Her zaman lütfen demiyor, teşekkür etmediği de oluyor, özür dilerim.
Oyuncakçılarda, "Annem, şimdi almıyor. Ama rafta kalmasın, başkası alır. Ben yarın gelirim" diyor, hayalini süsleyen bütün oyuncakları kasaya yığıyor, görevlilerden alt raflara saklamalarını rica ediyor, özür dilerim.
Lokantalarda cikletini masanın altına yapıştırıyor, özür dilerim.
Yemek seçiyor, asla peynir yemiyor, özür dilerim.
Ne isterse onu giyiyor, inanılmaz rüküş dolaşıyor, özür dilerim.
"Beni hep sen uyut" diyor, ne derse yapıyorum, akşamları de her yere geç gidiyorum, özür dilerim.
Ama itiraf ediyorum, küçücük yatağında sıkış tıkış yan yana yatmaktan, kollarım havada, gülerek ona masal kitapları okumaktan, bitmez tükenmez sorularına yanıt bulmaktan, o uykuya daldıktan sonra da parmak uçlarımda odasından çıkmaktan inanılmaz bir mutluluk duyuyorum, bunun için özür dilemem gerekiyor mu bilmiyorum.
Ama laf dinlememesi...
Konuşurken araya girmesi...
Şımarıklık yapması, tutturuk olması hep benim yüzümden...
O yüzden öğretmeni daha konuşmaya başlamadan önce başıma gelecekleri bildiğimden özür dilemek istiyorum.
Kendimi kötü hissediyorum...
Sınavdaymışım gibi...
Kim bilir neler söyleyecek bana şimdi...
*
"Olağanüstü bir çocuk" diyor.
"Bir kere çok parlak..."
"Terbiyeli, sosyal, sevgi dolu, kibar, çok bağımsız ama başkalarına saygılı, sırasını bekliyor, parmağını kaldırmadan konuşmuyor..."
"Özür dilerim " diyorum, "Biz aynı çocuktan mı bahsediyoruz!"
"Evet tabii Alya..." diyor.
"Ama Alya şımarık bir çocuk" diyorum.
"Sınıfta değil..." diyor.
"Nasıl yani?" diyorum.
"Tutturmuyor mu? Kendini yere atmıyor mu? Ayaklarıyla yerde tepinmiyor mu? Yemek ayırmıyor mu? Pembe olan bütün oyuncaklar benim demiyor mu? İstediği tokayı takmazsanız dünyayı başınıza yıkmıyor mu?"
"Asla!" diyor.
"Çok iyi terbiye almış bir çocuk Alya!"
Deli mi ne, benim çocuğumdan başka biriymiş gibi söz ediyor!
Ya da bu Alya, evde başka, okulda başka...
Bana sürekli "Evde naughty’yim (yaramazım), okulda değil" diyordu...
Demek ki doğruyu söylüyormuş küçük şeytan!
*
Öğretmeni bir sürü iyi şey daha sıralıyor...
Acayip paylaşımcıymış, tek çocuk olduğuna kimse inanmazmış...
İngilizcesi böyleymiş, kelime dağarcığı şöyleymiş...
"Matematikte de sınıfın en iyilerden biri" deyince...
"Yok artık daha neler!" diyorum.
Ben ki aldığım iki tişörtün hesabını yapamam, o kadar kötüdür sayılarla ilişkim...
Bak sen şu küçük maymuna!
Mrs. Hitchcock (adı bu, Alfred’le bir akrabalığı yok) öldürücü darbeyi şöyle indiriyor:
"Ve sizi çok seviyor..."
Öğretmeninden bunu duymak hoşuma gidiyor tabii, yutkunuyorum, "Bütün çocuklar annelerini severler" diyorum.
"Evet ama Alya sizi tutkuyla seviyor" diyor, "Birlikte oynadığınız oyunlardan söz ediyor. Onu nasıl karşıladığınızı, nasıl uyuttuğunuzu anlatıyor. Çizdiği resimlere bakın. O, mutlu bir çocuk. Annesi- babası olarak kendinizle gurur duymalısınız, ne yapıyorsanız devam..."
İşte burada kopuyorum.
Özür dilerim diyorum ve ağlamaya başlıyorum.
Ama nasıl bir ağlama...
İlk veli toplantımda...
Sarsıla sarsıla...
Elime bir kutu mendil verip, beni gönderiyor.
*
Sınıftan çıkıyorum.
Alya koşarak yanıma geliyor.
"Neden ağlıyorsun?" diyor.
Hemen alt dudağı uzuyor.
"Bir şeye mi üzüldün?"
"Yok o kadar güzel şeyler anlattı ki Mrs. Hitchcock, mutluluktan ağladım, seninle iftihar ediyorum" diyorum.
Birbirimize sarılıyoruz.
Benim aşkım kızım, canım kızım, akıllı kızım...
"Hadi şimdi önce eve, sonra yüzmeye" diyorum, "Bugün yüzme dersin var..."
Nasıl oluyorsa oluyor, o tatlı kız gidiyor, yerine benim küçük cadım geliyor.
"Yüzmeye gitmem!"
"Nasıl yani?"
"Canım istemiyor!"
"Böyle bir şey yok küçük hanım, gideceksin!"
Suratıma bakıyor ve:
"Bana oyuncakçıda gördüğümüz o büyük otobüsü alırsan, giderim" diyor.
4 yaşındaki şantajcıya bakar mısınız, benden fidye istiyor.
Hiç oralı olmuyorum.
Derken hayatta sinir olduğum şeylerden biri geliyor başıma.
Disipliniyle meşhur bir İngiliz okulunun orta yerinde kendini yere atıp, "Sen beni sevmiyorsun" diye tepinmeye başlıyor.
Aman Allah’ım!
Bu çocuk muydu demin öğretmenin övgüler düzdüğü, yere göğe sığdıramadığı...
Nasıl da inat, kalkmıyor...
Buharlaşıp yok olmak istiyorum.
Yanımızdan her geçenden özür diliyorum.
Yapmamam gerekiyor biliyorum ama yapıyorum:
Kulağına eğilip, "Alacağım o lanet olası otobüsü, yeter ki yerden kalk!" diyorum.
Kalkarken de yemin ederim yüzündeki o zafer ifadesi görüyorum.
Benim güzel ve parlak kızım, aynı zamanda bir canavar ve annesini maymun ediyor, özür dilerim.
Duyduk duymadık demeyin
Nisan ayların en zalimidir...
Ve en şahanesidir!
Eskisi kadar çalışmayı düşünmüyorum haberiniz olsun.
Haftada iki söyleşi yapmaktan imanım gevredi.
Son iki yıldır, hem cumartesileri hem pazarları söyleşi yapıyordum.
Niye?
Ben de bilmiyorum.
Hani bu kadar uzaktan, onu da yaparım türünden manyakça bir iddia.
Türkiye’de yaşarken bu kadar çalışmıyordum.
Çözdüğüm kasetlerin haddi hesabı yok.
Sıkıldım.
Ve bıktım.
Bu ilkbaharda bakımlı bir kadın olarak ortalıklarda dolaşmak istiyorum.
Sevgilimle daha fazla kaçamak yapmak istiyorum.
5 çift haftaya (çocuksuz) Maldiv’e gidiyoruz mesela, gayet makul fiyatlarda bir otel ayarladık, sağol Ayşen, 1 X 3 gibi bir iddiamız var, çocuklar evdeyken yapamadığımız romantik kavuşmaları her gün 3’e çıkarmak...
Hatta, Demet, 1 X 3 tişörtleri yaptırıyor...
Mecburen bundan böyle bu cumartesi günleri benim maceralarımı okuyacaksınız...
Başucu kitabım bu aralar bir yemek kitabı: "net 425 g e"
Günlerdir aklımı bir yemek kitabıyla bozmuş bulunuyorum.
Adı "net 425 g e"
İnsan, "Önce bu ne ya?" oluyor, kitabın ismine bir anlam veremiyor, sonra durumu çakıyor, kitabın kapağındaki enfes pirzolanın net ağırlığı 425 gram, Gamze Bursa, kitabın adını bu yüzden böyle koyuyor.
İnanılmaz özenli, titiz ve orijinal bir çalışma...
Tebrik ediyorum.
Bir kere tariflerin hepsi anlayabileceğimiz bir dilde.
Modern bir dil, basit bir dil, gereksiz ayrıntılar yok.
Malzemeler de kolay ulaşabileceğimiz malzemeler.
Okuyup, "Ben şimdi nereden bulacağım bunları?" diye bunalıma girmiyor insan.
Denedim, yaptığım şeyler acayip lezzetli oldu.
Çünkü modern bir ev kadınının arkadaşlarından topladığı tarifler gibi içindekiler.
İlk defa kafama göre bir yemek kitabı buldum, sevindirik oldum.
Evet pahalı 50 YTL, ama değer.
Alın ve sevdiklerinize yemek yapın.
Bir adama yemek yapmaktan daha güzel ne var?
Gamze Bursa, yemek stilistliği yaptığı için işi biliyor, kitap daha önce Türkiye’de gördüğüm hiçbir yemek kitabına benzemiyor, fotoğrafları Gökçe Erenmemişoğlu çekmiş, onu da tebrik ediyorum...
Borabay Gölü
Cumartesi, Mart 28, 2009
Bir doğa harikası olan Borabay gölü, doğa yürüyüşü, piknik ve kamp için son derece uygun bir seçenektir. Denizden 800 m. (1050 rakım ???) yükseklikteki krater gölü olarak bilinen göl aslında küçük bir akarsuyun etraftan gelen yıkıntılarla tıkanması sonucu oluşmuş, doğal bir set gölüdür. Bakanlar Kurulunca Turizm Merkezi olarak ilan edilmiş bulunan Borabay Gölü’nde 9 adet bungalov ev, gazino, kamp ve piknik alanları, doğa yürüyüşü parkuru ve dinlenme imkanları vardır. Bu nedenle yerli ve yabancı ziyaretçilerin çok sık uğradığı bir merkez durumundadır.
80 metre genişlik ve 25 metre derinliğe sahip olan göl, doğu batı yönünde uzanan bir vadi de yer alır. 900 x 300 metre ölçülerindeki gölün etrafında kayın, sarıçam, sedir, kestane ağaçları ile karışık Tabiat harikası gölün rengi zümrüt yeşilidir. Güney kıyısı sarp ve diktir. Kuzey kıyısı piknik amaçlı kullanılmaya uygundur.
Gölde kayık ile tur atılabilmekte ve göl etrafında temiz hava ortamında yürüyüş yapılabilmektedir. Belediye tarafından işletilen orman içi dinlenme tesisleri vardır.
Nasıl Gidilir ?
Borabay Gölü, Taşova ilçe sınırları içinde yer alır. İl merkezine 65 km ve Taşova ilçesine 15 km mesafededir. Amasya - Taşova karayolunun 44. kilometresinden sola ayrılan Taşova - Samsun karayolunu takiben 14. km.den tekrar sola ayrılarak ulaşılır.
Galata Kulesi
Cumartesi, Mart 28, 2009
stanbul’un siluetinde dimdik yükselen Galata Kulesi, tarihi yüreğinde barındıran sessiz bir mücevher gibidir.
Önce Byzantium, sonra, Fetihe kadar Konstantinopolis adıyla bilinen İstanbul, güneyde Marmara denizi, doğu açıklarında Boğaz, kuzeyde ise Haliç’in çevrelediği tarihi yarımada üzerinde kurulmuştur.
Galata Kulesi, eski devirlerden beri ‘Galata’ adıyla anılan bu mevkiin çevresinde Galata’yı korumak amacıyla yapılmış tahkimatın bir parçasıdır.
Fetih’ten sonra, depremler ve başka nedenlerle zaman zaman hasar gören kuleye bugünkü şekli 2. Mahmut döneminde yapılan onarımda verilmiştir.
14. Yüzyıl ortalarında, Cenevizliler’in savunma amaçlı olarak inşa ettikleri kule 16. Yüzyılda tersanede çalıştırılan esirlerin barınağı olarak kullanıldı. 18. Yüzyılda Galata Kulesi’ne, geceyarısını haber vermekle görevli bir Mehterhane Ocağı yerleştirildi. Kule, 1874’ten itibaren yangın gözetleme ve haber verme mevkii olarak kullanılmaya başlandı. 1967 yılında Belediye Başkanı Haşim İşcan tarafından tamir ettirilen kulenin üst katı lokanta ve lokal olarak kiraya verildi.
Galata Kulesinin iç çapı, zemin katında 8,95 m’dir. Duvar kalınlığı 3,75 m. Olan kulenin zemin katında dış çapı ise 16,45 metredir. Kulenin yüksekliği ise 60 m.’dir.
Fetih’e kadar iki yüz yılı aşkın bir süre boyunca hemen hemen bağımsız bir Ceneviz sömürge kenti olan Galata’nın birkaç kez büyütülen kentsel savunma sistemindeki yirmi dört kuleden ayakta kalabilen tek ve en anıtsal olanı bu kuledir.
1350′de II.Murad‘ın destek ve yardımı ile yapımı tamamlanabilen, Bizanslıların Megalos Pyrgos (Büyük Burç), Cenevizlilerin Torre di Cristo (İsa Kulesi) olarak adlandırdıkları dev boyutlardaki (165 m çap, 68 m yükseklik) Kule Osmanlı döneminde birkaç kez biçim değiştirmiştir. Günümüzde ise 1830′larda aldığı biçimle korunulmaya çalışılmaktadır.
Fatih, bir yandan Galata’da kalan Cenevizliler’e görece bazı haklar tanırken, öte yandan da Galata’nın Türkleşmesine girişmiş; bu arada geleneklere uyarak, Kule’nin üst kısmının 1.5 m kadar yıktırmıştır. XVI.yy ortalarında Kule, Türk yapımı, kentin diğer kuleleri gibi sivri konik külahlı bir Osmanlı kulesidir artık. Kule, Kasımpaşa’daki Tersane-i Amire’ye hayli uzak olsa da burada çalıştırılan esirlere barınak, araç ve gerece depo olmuştur.
XVII.yy’da İstanbul’u kasıp kavuran yangınlardan herkes haberdar olsun diye Kule’den “kös” vurdurulmaya başlanmıştır. Yangını gözetleyelim derken yüzyılın sonunda Kule’nin kendi de yanar. Sultan II.Mahmud’un emriyle dört tarafında camlı köşkçükleri bulunan, içinde sofası, divanhanesi, birkaç da odası olan bir “cihannüma” yaptırılmıştır.
XIX.yy başlarında bu cihannüma da yanar. Kule’nin üst kısmı bir kez daha yeniden biçimlenir: Kemerli, büyük pencereli bir sofa, onun üstünde çepeçevre bir balkonun gerisinde daha küçük kemerli pencereli olan bir çekme kat ve çok sivri, konik külahlı bir çatı.
1875′te rüzgar, o çok sivri külahı uçurunca, yerine çok köşeli, iki küçük katçık yaptırılmıştır. 1960′lı yılların ortasında yaptırılan çok kapsamlı bir restorasyonla çağdaşlaştırılmıştır. Kule şu an yeni bir külaha sahip. Halic’in, tarihi İstanbul’un, Boğaziçi girişinin ve Asya yakasının benzersiz manzarası en muhteşem şekilde Galata Kulesinden görülür. Limanı ve şehri gözetlemek gayesi ile kurulan kule değişik amaçlarda asırlarca kullanıldıktan sonra, günümüzde de orijinaldeki gibi, manzarayı seyretme işi görmektedir. Asansör ile çıkılan kulenin üst iki katı restaurant ve gece kulübü olarak organize edilmiştir. Buralardan ve panorama terasından İstanbul’un görünümüne doyum olmaz.
Kaynak: www.istanbul.gov.tr
Kilistra
Cumartesi, Mart 28, 2009
Kilistra antik kenti Konya’nın 49 km güneybatısında Meram ilçesi, Hatunsaray beldesine bağlı Gökyurt köyünde Roma ve Helenistlik çağdan kalma bir yerleşim yeridir. Kilistra’ya (Gökyurt) 34 km’lik Konya-Hatunsaray asfalt yolundan güneydoğuya yönelen 15 km’lik Gökyurt asfalt yolu ile gidilir. Konya-Antalya asfalt yolunun 34 km’den güneye dönülerek 15 km’lik stabilize bir yolla da Kilistra’ya ulaşmak mümkündür. Kilistra antik kentine Lystra (Hatunsaray) yönünden gelen ve halen taş döşemeleri yerinde korunmuş, köyün doğusunda yer alan Kral Yolu izlenerek Devrek Mevkine ulaşılır. Devrek mevkinde kentin griişini kontrol altında tutan gözetleme kulesi karakol yapısı gezildikten sonra kentin içine ulaşan antik yol izelenerek Konacak mevkiindeki tipik kaya oyuğu anıtsal antik mezarlar ve mezarların yer aldığı kayalığın batı eteğindeki toplantı salonu ve diğer sosyal amaçlı yapılar görülür. Köy konağının batısında yer alan su sarnıcı (Katırini) Söğütlü deresindeki çifte şaraphaneler (Şırahane) ve bunlar su yolları gezildikten sonra Köy Konağı güney-batısında bulunan ve köylülerce “Paulönü Mevkii” denilen yerde Sümbül Kilisesi’ne gidilir. Vadi içinde doğa ile tarihin içiçe yaşandığı Paulönü mevkiinde yeşilin her tonu izlenebilir. İncil’de söz edilen Aziz Paulos’un seyahatleri sırasında uğradığı Anadolu kentlerinden Lystra aynı zamanda ünlü Kral Yolu üzerinde olup İkonion (Konya)-Pisidia Antiocheia (Yalvaç) arasında bulunmaktadır. Listra’dan Yalvaç’a giden haberci Paulos Kilistra’ya da uğramıştır. Haberci Paulos’un mektuplar gönderdiği Timoteos da Lystralıdır. Gökyurt köyünün halen yaşayan halkı Kilisra antik kenti üzerine yerleşmiştir. Bizans döneminde yerli halkla Anadolu’ya gelen Türk’lerin birlikte yaşadıkları bazı bulgularından anlaşılmaktadır. Osmanlı döneminde ise daha çok hayvancılıkla uğraşan konar-göçer aşiretlerin iskan edildiği etnolojik bulgular tesbit edilmiştir. Gökyurt turizm olgusun benimseyen, geleneksel Türk konukseverliğini yaşatan şirin bir köydür. Köyde grup konaklamasına elverişli bir Köy Konağı vardır. Köy Konağı eski Halkevi binası restore edilip üstüne bir kat daha eklenerek modern hale getirilmiştir. Köyde her türlü sağlık hizmeti sunan sağlık ocağı bulunmaktadır.
Uzunköprü
Cumartesi, Mart 28, 2009
Dünyanın en uzun beşinci taş köprüsü olan Uzunköprü II. Murat tarafından Mimar Müslihiddin ve Mimar Mehmet’e yaptırılmıştır. Yapımına 1426 yılında başlanmış ve 1443 yılında bitirilmiştir. 1392 metre uzunluğunda ve 6.80 metre genişliğindedir. 174 adet kemer üzerine kurulmuştur. Bu kemerlerin bir kısmı yuvarlak bir kısmı da sivridir.
Mimar Müslihiddin Osmanlı’ya birçok eserler kazandırmıştır. Bunların en bilinenleri İstanbul’da Rumeli Hisarı’nın ve Edirne’de Üç Şerefeli Camidir.
Uzunköprü’nün, Osmanlı’nın genişlemesinde çok önemli bir rolü vardır. Çanakkale Boğazı yılın her mevsimi rahatça geçilirken Ergene nehri ise ancak suyun az olduğu zamanlarda geçilebilmekteydi. Bazen orduların aylarda beklediği oluyordu. Hem nehrin çok geniş olması hem de kuvvetli akıntısından dolayı ahşap köprüler kısa zürede yıkılıyordu. II. Murat bu durum karşısında uzun köprünün yapılmasını emretti Köprünün yapımından sonra kışın da seferler düzenlenebildi. Köprünün başına bir cami ve imaret yapılarak orasının bir yerleşim yerine dönüşmesi sağlandı.
Son olarak 60′lı yıllarda onarım gören köprü, üzerinden geçen ağır tonajlı araçlar sayesinde tehlike altindadır. Bunun dışında köprü üzerine dökülen beton asfalt da köprünün tarihi dokusunu bozmuş durumda.
Köprünün uzunluğu gerçekten etkileyici. Zaman içerisinde suyu azalan Ergene nehri az sayıda kemerin altından akıyor. Ancak nehrin eski halini gözünüzde canlandırdığınızda ve o yılların teknolojisini düşündüğünüzde gerçekten inanılmaz bir iş yapıldığını kavrıyorsunuz.
Nasıl gidilir : Edirne Keşan karayolu üzerinde yer alır. İstanbul tarafından giderken, TEM’den Havsa çıkışından ayrılarak güneye doğru gitmeniz gerekiyor. Sahil tarafından gelecekseniz, Keşan’ın bittiği noktadaki dörtyol ağzından kuzeye doğru (Gelibolu istikametinin tam tersine) devam etmeniz gerekiyor. Özellikle bahar aylarında oldukça hoş manzarası olan bir yol.
Şehriban Kanyonu
Cumartesi, Mart 28, 2009
1997 senesinin Mayıs ayın Atlas ekibi tarafından geçilebilen Şeriban Kanyonu hala gizemini korumaktadır. Dik yamaçlarının bazı yerlerde biribirine 1 metre yaklaşmaktadır. Bu zorlu kanyonu geçen ilk ekip Atlas ekibidir.
Şehriban Kanyonu’nda suyun iki yakasını oluşturan yamaçlar, dansa kalkmış, kafaları ve ayakları birbirine yakın, hatta bazı alanlarda göğüsleri de birbirine değen insanlar gibidir. Koridor, beş kilometre boyunca yüksekliği bin metre civarındaki duvarların arasından akar
‘Gelin Kaybeden Düz’ün alt zeminini oluşturan Mundarlar Kayası kısığının önünde bir çöküntü alanı vardır. Su burada insan gücünün karşı koyamayacağı bir anaforla on metre kadar batarak derenin önünü tıkayan kaya bloğunun altından geçer. İşte, o noktayı aşarken yaşadıklarımız
ehriban Çayı, Küre Dağları’nın ortasında ikinci büyük yırtığı açan akarsulardan biridir. Kuş uçuşu yetmiş kilometrelik bir çığırı olan çayın, Karadeniz’in bol yağmurlu iklimi sayesinde yaz aylarında bile debisi oldukça yüksektir. Çay, doğuda Dikmen Tepesi’nden (1471 m.) kaynağını aldıktan sonra uzun bir süre batıya akar. Onu, paralel akan Devrekani Çayı’ndan, aralarındaki Menteşe Tepesi (1345 mt) ve Zımlı Tepesi ayırır. Ancak çay, Şenpazarı geçtikten on kilometre sonra kuzeye keskin bir dönüş yapar ve bu noktada Devrekanı Çayı’na (Kocaçay) sekiz kilometre kadar yaklaşır. Eğer bir ders kitabı yazsaydım, her halde Şehriban Çayı’nı böyle tarif ederdim. Ders kitabı yazmasam da çayın coğrafi konumu yukarıdaki gibidir.
Sanırım, konuya buradan girenler için bir hatırlatma yapmakta yarar var. Sözü geçen iki dere de Batı Karadeniz karstı’nın oluşturduğu Küre Dağları’nda milyonlarca yılda faylanmalar sonucu oluşan kırıkları oyarak büyük koridorlara dönüştüren iki önemli sudur. Köylüler karst üstündeki dikine deliklere nasıl ki ‘yerin kulağı’ diyorsa, biz de bu oluşumlara dağdaki koridorlar diyoruz. Peki niye koridor; çünkü normal akarsu havzalarında vadiler ‘V’ biçimindeyken buradaki vadi oluşumu ‘U’ biçimindedir. Suyun iki yakası birbirini dansa kaldırmış insanlar gibi birbirine karşı hafif yan dönseler de kafaları da ayakları kadar birbirine yakındır. Hatta bazı alanlarda göğüsleri de birbirine değiyor olabilir.
İşte kanyon, bu iki yamacın birbiri ile dans ettiği yer de ayaklar arasındaki boşluğun adıdır. Şehriban Kanyonu, Dağlı Köyü’nün Kısık Mahallesi’nin hemen dibinden koridora girer. Sağ tarafı Küplüşen Doruğu (1.048 m.), sol tarafı Saboğlu Kayası’dır (1024 m.). Koridor yaklaşık beş kilometre boyunca yüksekliği bin metre civarındaki duvarların arasından akar.
İnsanı ürperten anafor
Daha önceki geçişlerimden bu koridoru oldukça iyi tanıyorum. Tek bir noktada sorun yaşama ihtimalimiz var: ‘Gelin Kaybeden Düz’ün alt zeminini oluşturan Mundarlar Kayası kısığında. Bu kısığın önünde bir çöküntü alanı var, büyük taşkınlar olduğunda sellerle gelen çer-çöp, burada suyun önünü kapatan dev kaya blokunun altındaki su geçidinin önünü tıkayarak doğal bir baraj oluşturuyor. Su burada insan gücünün karşı koyamayacağı bir anaforla on metre kadar batarak derenin önünü tıkayan kaya blokunun altından geçiyor. Bunun dışında kanyonda herhangi bir teknik iniş gerektiren yer yok. Kanyonun girişi ile çıkışı arasındaki yükseklik farkı yedi metre kadar. Bunun anlamı, kanyon içinde su genellikle düz akıyor. Yine de heyecanlıyım. Çünkü yanımdakilerden kızım Sevcan’ın ilk kanyon geçme deneyimi olacak. Hasan kanyona girmeyecek. Araçla bizi Saboğlu Mahallesi’nin altında kanyonun girişine bıraktıktan sonra Yazıköy’deki çıkışa gidip orada bekleyecek. Oyalanmaları ve film çekmek için beklemeleri de hesaba katarsak dört saat sonra Yazıköy’de olacağımızı düşünüyorum.
Karşı konulmaz çekicilik
Güneşin suda hüzmelendiği güzel bir günde suyun başındayız. Çayın bulanıklığının geçip berraklaşmış olması, suya girme isteğimizi kamçılıyor. Üzerimizde bizi suyun soğuğundan koruyacak Neopran elbiseler, kameralarımızı içine koyduğumuz özel su geçirmez torbalar ve çok az teknik malzeme ile yolculuğumuz başladı. Sevcan benim yedeğimde, Zeynep’le Ömer beraber yüzüyoruz. Küçük akıntıların arasında kısa süreli heyecanlarla Mundarlar Kısığı’na geldik. Görüntü gerçekten kışkırtıcı. Dar, sararmış duvarların her yerinden aradaki yeşil gölün üzerine sular dökülüyor. Görüntü ekipte ürküntü yerine heyecan ve hayret yaratıyor. Önden Ömer’le Zeynep, ardından Sevcan’la ben, önümüzde beyaz köpükler saçan kısığın girişindeki hareketli suyu geride bıraktık. Bu kısığın sonunun çöküntü alanı olduğunu biliyorum. Biraz sonra dev kaya bloku önümüzü kesti. Ekiptekiler bana bakıyor. Ben biraz heyecan yaratmak için ‘Su buradan batıyor. Biz duvardan ormana çıkacağız’ diyorum. Ekiptekiler bir üzerimize doğru eğilmiş metrelerce yükseklikteki duvara bir de bana bakıyorlar. Ömer’e, elimle kayanın altına dalması için yalnız onun anlayacağı bir işaret gönderdim. Ömer ilerledi. Kaya blokuna elini dayadı ve suya dalıp gözden kayboldu. Arkasından Zeynep aynı hareketi yaptı. Şimdi su geçirmez çantaları bu kayanın altından geçirmek var. Ben kısa bir ipi çantalara bağladım. Sevcan’a ‘Hadi kızım dal, iki metre ötede gölün öbür yarısı var’ dedim. Sevcan da dalıp gözden kayboldu. Bu kayayı ilk kez geçişimi hatırladım. Arkasını göremediğimiz için ne çok tedbir almıştık. Burada bir saatten fazla oyalanmıştık. Ben de diğer tarafa geçtikten sonra ipin ucuna bağlı çantaları hep beraber yanımıza çektik. Planladığımız süre içinde Kumköy’de idik. Köye geldiğimizde bahçelerde çalışan köylüler bizi önce baraj etüdü yapan mühendisler sandılar. Ancak, Sevcan herkesin hayalini yıkıyordu. Köydekilerden hiç biri onun bu kanyondan geçmiş olabileceğine inanmak istemiyorlardı. Oysa doğa ile baş başa geçen yıllar bana bir şeyi iyi öğretmişti: Korku, hayallerimizle aramızdaki en büyük engel olabilir. Bilgi, sabır, malzeme ve merakla korkuyu ve korkabileceğimiz sonuçları hayatımızdan uzak tutabiliriz.
Gökçeada
Cumartesi, Mart 28, 2009
Ada İÖ. 5 yy’da Atina egemenliğine girmiş. Osmanlı topraklarına katılışı 1455. 1912’de Yunanistan tarafından işgal edildi. 1. Dünya Savaşında da İngilizlerce üs olarak kullanılmıştı. İngilizlerce üs olarak kullanıldı. 1923’de Lozan’la yeniden Türkiye topraklarına katıldı. Atina, Ceneviz, Venedik ve Bizans dönemlerini ve egemenliklerini yaşadı. Bu dönemlere ait kalıntılar bulunmuştur. En önemlisi Kaleköy yakınlarındaki İmbros’tur. Kale harap durumdadır ve ancak duvar kalıntıları görülebilmektedir.
289.5 kilometrekare yüzülçümlü olan adanın kıyı şeridi 13 km’dir. Kabatepe limanına uzaklığı 14 mildir. Nüfusu da 13 Bini bulmaktadır.
Balıkçılık, zeytincilik ve kısmen de hayvancılıkla geçinen ada eskiden en iyi şarapların üretildiği üzüm bağları ile tanınırdı. Şimdi de şarap üretiliyor, ama eski ünü azaldı.
Adanın çevresinde istediğiniz her yerden denize girebilirsiniz. Tanınmış plajları Aydıncık (Kefaloz), Kaleköy, Pürgos ve İspilya’dır. Sakin koyları ve temiz denizi çekicidir. Gezilebilecek yerler arasında ise baraj çevresi, Tuz gölü, Tepeköy, Çınaraltı bulunmaktadır. Yedi köyü bulunan adada büyük bölümü boşalmış eski köy merkezleri olan Kaleköy, Eskibademliköy, Zeytinliköy, Tepeköy veDereköy’de sivil mimari örnekleri kilise ve manastırlar, Kale (Kaleköy’de) görülmeye değer.
Eski bir Rum yerleşimi olan adada 1950’li yıllarda başlayan göç yüzünden Rum nüfus epeyce azaldı. Ama Yunanistan’a veya İstanbul’a giden Rumlar hiç unutmaz ve her fırsatta baba ocağı adayı görmeye gelirler.
İklim
Daha çok Akdeniz ikliminin etkisinde olan Gökçeada´da yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık ve yağışlı geçiyor. Ancak Gökçeada bölgesinin oldukça sık rüzgarlı olabileceğini düşünerek hava tahmin raporlarını takip etmeniz önerilir.
Aydınlık Kumsalı
Kuzulimanı ve Kaleköy arasında kalan sahil, Aydıncık kumsalı adanın güzelliklerini gözler önüne seriyor.
Etkinlikler
Gökçeada Ulusal Film Festivali: İlki Ağustos 1999´da gerçekleştirilen festivalin her yıl tekrarlanması planlanıyor.
Gökçeada´nın düşman işgalinden kurtuluşu: 22 Eylül
Temmuz’un 26’sında bağbozumu şenlikleri düzenleniyor.
Anadolu Kavağı
Cumartesi, Mart 28, 2009
İstanbul Boğazının Karadeniz den giriş kapısı konumundaki Anadolu Kavağı yıllardır değişmeyen görüntüsü ile nostaljik balıkçı köyü özelliğini koruyor. İstanbul’un nefes borularından biri olan ve balık lokantaları ile ünlü köy, lüfer mevsimi olan eylül ekim aylarında İstanbul un yaza veda edip sonbaharda ılık günlerin tadını çıkarmak isteyenlerin tercih ettiği gezi yerlerinin başında yer alıyor.
Hem kara yoluyla hem de denizden vapur seferleri ile ulaşımın sağlandığı Anadolu Kavağına gidip denizin kenarında ızgara balık keyfi yaşamak istiyorsanız sonbahar ayları bu tür bir gezinin en uygun zamanı. Yazdan kalma günlerde serin ama üşütmeyen deniz kokulu esintiler arasında sahilde veya iki üç katlı restoran ve lokantaların manzaralı pencere kenarı veya teraslarında bir yandan sipariş ettiğiniz balıkları yiyebilir diğer yandan gözü okşayan manzara eşliğinde iyotlu , oksijeni bol deniz kokulu havayı teneffüs ederek huzurlu, hafta içi veya sonu günübirlik sakin bir kaçamak yapabilirsiniz. Kavaklara balık yemeye gelenler ya Eminönü iskelesinden kalkan şehir hatları vapurları ile boğazın iskelelerine karşılıklı uğrayarak geliyorlar yada Sarıyer den kalkan seferleri tercih ediyorlar. Bu tür ulaşımı kullanan yolcuların geliş ve gidiş saatleri seferlere bağlı olduğu için yemek sonrası topluca kalkıp dönüşe geçiliyor. Otobüs seferlerinin de yapıldığı Anadolu Kavağına özel aracınızla geliyorsanız hem yol üstünde uğrayacağınız bir çok durak bulunuyor hem de manzaralı güzergahın tadını çıkartıp sefer saatlerine bağlı kalmaksızın istediğiniz süre oturabiliyorsunuz. Anadolu Kavağına daha yaklaşırken vapur iskelesi çevresinde toplanan yerleşim alanını tepede yer alan boğazın kontrolü için Cenevizliler tarafından yapılmış Yoros kalesi’ni görebiliyorsunuz. Restore edilip kremalı pasta gibi boyanan birkaç ahşap evin bulunduğu hafif yokuş dar sokaktan iner inmez köye giriyor ve uygun bulduğunuz yere aracınızı park ediyorsunuz. Kaldığınız süre hiç önemli değil ister bir saat, isterseniz beş saat, otopark görevlileri giriş çıkış üç milyon TL yi peşin peşin alıyorlar. Sıra manzaralı bir mekanda masa seçmeye geliyor .Sahilde bulunan balık restoranları açık ve kapalı bölümleri ile tercih edilirken daha geride yer alan restoranlar ikinci ve üçüncü katları veya terasları ile cazip manzara seyretmenize olanak sağlıyor. Daha ekonomik yemekler için sokak aralarında ,bahçe içinde hizmet veren lokantalarda bulunuyor bunlar balık çeşit ve fiyatlarını girişlerine astıkları tabelalarda gösteriyorlar. Canı sadece boğaz girişinden çıkarılan temiz midyelerrden yemek isteyenler için çeşitlimidye tava yapanlara da sıkça rastlanıyor, çay bahçeleri de var. Anadolu Kavağı’nın tam ortasında ulu çınar ağaçları, çevresinde işporta tezgahlarda krep adı altında bir tür hamuru kızgın saçta kızartıp üzerine çeşitli tatlı soslar sürerek sunan satıcılar, dondurma ve büfeler, incik boncuk türünden hediyelik eşya satıcıları yer alırken balıkçıların yolunu gözleyen, balık yemekten bıkmamış miskin kediler göze çarpıyor. İskeleye yanaşan vapur yolcuları ile hareketlenen Anadolu Kavağının sakin atmosferi içinde kıyıya bağlı tekneler balıkçı köyünün manzarasını tamamlarken sanatseverlere resim yapma, fotoğraf çekme konusunda renkli kompozisyonlar oluşturuyor. Sahil boyunca aracınızı yanı başınıza park ederek olta ve kamış ile balık tutma imkanı da bulunuyor.
Abant
Cumartesi, Mart 28, 2009
Turistik açıdan oldukça önemli bir gölümüzdür. İstanbul’a yakınlığı dolayısıyla dört mevsim hafta sonlarını geçirmek için ideal bir tatil yeridir. Göl çevresindeki asfalt yolda (arabalardan fırsat bulabilirseniz) yürüyüş yapabilirsiniz. Faytonla veya atla göl etrafını dolaşabilirsiniz. Ya da gözünüze kestirdiğiniz bir tepeye çıkıp manzara seyredebilirsiniz.
Göl kenarındaki üç otel bulunmakta. Birkaç günlük bir tatil için Abant’ı seçebilirsiniz.
Abant civarında üç adet daha görülmesi gereken yer var. Bunlar Samat Yaylası, Örencik yaylası ve Mudurnu yolundan ova manzarası.
Abant Palace otelini geçtikten hemen sonra ana yolu takip etmeyip, sağa tarafa giren yolu takip edin hemen sağda yayla evlerini göreceksiniz. Biraz daha gittiğinizde sağınızda yayla evlerini, solunuzda ise Örencik yaylasını göreceksiniz. Eğer bahar aylarında giderseniz oldukça yeşil ve sulak bir manzara ile karşılaşacaksınız.
Gölün etrafında tur atmaya devam edin. Sağda Mudurnu tabelasını göreceksiniz. Bu yoldan yukarı çıkın. Yokuş aşagı inmeye başladıktan kısa bir süre sonra nefis bir manzara ile karşılaşacaksınız. Buradan Mudurnu’ya devam edebilirsiniz. Geri dönüş yolunda ise Abant Gölü’nün yukarıdan görünüşü sizi büyüleyecek.
Tura devam edin. Turun bitmesine yakın sağda “Bakkal” vs gibi tabelalar göreceksiniz. Burdan girdikten kısa bir süre sonra köyün içinden geçeceksiniz. Yola devam edin 3-4 km sonra Samat yaylasına geleceksiniz. Yayla evlerinin içini dolaşmanızı tavsiye ederiz.
Nasıl gidilir : İstanbul’dan Bolu istikametinde ilerlerken Bolu’ya varmadan sağ tarafta “Abant” tabelasını göreceksiniz. 25 km. sonra Abant Gölü’ne varacaksınız. Göl çevresi yaklaşık 7 km.dir.
Kadinbudu kofte
Çarşamba, Mart 25, 2009
- 1kilo kiyma
- 2orta boy sogan
- yarim su bardagi baldo pirinc
- tuz
- karabiber
- un
- yumurta
- 1kilo kiyma 2ye ayrilinca bir yarisi bol soganla kavrulur tuz karabiber eklenip sogumaya birakilir.
- yarim su bardagi iri pirinc haslanip sogumaya birakilir
- kavurdugumuz soganli kiyma haslanmis pirinc cig kiyma yogurulur iri yassi kofte sekli verilir once una ardindan yumurtaya bulanip kizgin yagda onlu arlali kizartilir havlu peceteye cikarilip fazla yagi alinir pure ile servis edilir.Afiyet olsun
Dalyan Köfte
Çarşamba, Mart 25, 2009
- 750 gr kıyma
- 1/4 ekmek içi
- 1 orta boy soğan
- Kimyon
- Karabiber
- Tuz
- 3 Pişmiş yumurta
- 1 Havuç
- 3 patates
Sini Köftesi
Çarşamba, Mart 25, 2009
Köftesi için:
- 2 bardak ince bulgur
- 1 yumurta
- 150 gr kıyma
- 2 patates
- 1 tatlı kaşığı salça
- Köfte baharatı
- Tuz
- 200 gr. kıyma
- 3 soğan
- 1 çay kaşığı kimyon
- Tuz, karabiber
- Sıvıyağ
- Patatesler dilimlenip haşlanır, haşlama suyuyla birlikte bulgurun üzerine dökülür.
- Kıyma kavrulup soğan eklenir, soğanlar yumuşayınca baharatlandırılır.
- Köftenin malzemeleri kullanılarak özlü bir köfte yoğurulur.
- Kullanılacak tepsinin altı yağlanır ve unlanır, köfte hamurunun yarısı bölünür.
- Ceviz büyüklüğünde parçalar koparılıp, el ayasında bastırılarak1 cm. lik parçalar yapılır ve tepsinin içi köfteyle kaplanır.
- Aralarındaki boşluklar bastırılarak kapatılır.
- Hazırlanan kıymalı harç köftenin üzerine eşit olarak yayılır.
- Kalan hamur tıpkı tepsinin altında olduğu gibi harcın üzerinede kaplanır.
- Bu işlemler sırasında eller sürekli ıslatılır.
- Tepsini üzeri elle bastırılarak(çok fazla bastırmayın) düzeltilir ve sıvı yağ sürülür.
- 200° de altı ve üstü iyice kızarana kadar pişirilir, ılınınca dilimlenip servis yapılır.
Fırında kaşarlı köfte
Çarşamba, Mart 25, 2009
- yarım kilo kıyma
- 1 yumurta
- 1 sogan
- 1 diş sarımsak
- 2 kaşık galeta unu
- tuz karabiber
- 3 tane patates
- 1 su bardagı kaşar
Tarifin Hazırlanışı
- 1.Kıymayı yoğurduktan köfte haline getirdikten sonra birer yumurta büyüklüğünde kopararak yuvarlayın,
- Ortalarını parmaklarnızla bastırarak çanak şekline getirin.
- Haşlanmış patatesleride ezerek baharatlarla tatlandıırın ve birer çorba kaşığı saksıların içine doldurun.
- Hazırladığınız köfteleri fırın tepsisine dizdikten sonra 1 çorba kaşığı salça ile iki bardak suyu karıştırarak tepsiye ekleyin.
- Köfteler iyice kızarana kadar 220 derecede pişirin.
- Fırından almadan 5 dakika önce üzerlerine kaşar peynir serpin ve kaşarlar eriyince fırından alıp servis yapabilirsiniz.
Tavuk köftesi
Çarşamba, Mart 25, 2009
- 1 adet tavuk gögsü
- 1 adet sogan
- tuz
- karabiber
- Tavuk göğsünü doğrayıcıdan geçirerek kıyma haline getirin. soganı rendeleyin.kiymayi ve sogani karistirma kabina alin tuzunu ve baharatini ayarlayin.iyice yogurduktan sonra elinizde kofte sekli verip az siviyagda kizartin.
- not:ekmek ici katmaniza gerek yok.cunku dagilmiyor
ince bulgurlu sulu kofte
Çarşamba, Mart 25, 2009
- 2 su bardagi ince bulgur
- 2 subardagi sicak su
- 2 yumurta
- 1 bardaktan fazla un
- tuz
- sivi yag
- 2 kasik salca
- 1lt kadar su
- tuz
- ince bulguru , sicak suyla isliyoruz,bulgurlar sisince icine , yumurta kiriyoruz, un katip birazda ,tuz atip yoguruyoruz ,kucuk yuvarlak sekiller veriyoruz
- bi tencereye sivi yag koyup uzerine kucuk dogranmis sogani atip kavuruyoruz,salcasindakoyup karistiriyoruz
- uzerine goz karari su koyuyoruz 1 lt kadar
- bu su kaynayinca icin yaptigimiz kofteleri atiyoruz, ocagin altini kisip yavas yavas pisiriyoruz,kofteler pisince tuzunu atip ocagi kapatiyoruz,maydanozla ve istege gore limon sikarak servis yapiyoruz
- AFIYET OLSUN
Çilek Şurubu Tarifi
Çarşamba, Mart 25, 2009- 1 kilo çilek
- 1 kilo şeker
Gül Şurubu Tarifi
Çarşamba, Mart 25, 2009- yarım kilo gül
- 2 kilo şeker
- 2 buçuk adet limon
- 20 adet gelincik yaprağı
- yarım kilo pudra şekeri
Çilek likörü
Çarşamba, Mart 25, 2009- 5 su bardağı cin
- 1/2 kg çilek
- 3/4 su bardağı toz şeker
- 1 çay kaşığı hindistancevizi rendesi
Entrika tarifi
Çarşamba, Mart 25, 2009- cinzano
- cin
- rakı
Altın boynuz kokteyli
Çarşamba, Mart 25, 2009- gül likörü
- portakal likörü
- limon
- votka
Bebekler için Kavun Çorbası
Çarşamba, Mart 25, 2009- 1 adet ufak kavun
- 2 bardak
- portakal suyu
- 2 corba kasigi limon suyu
- bir miktar dogranmis kavun
- Kavunun cekirdeklerini cikartin ve soyun.Daha sonra blenderdan gecirin.Icine portakal ve limon suyunu ekleyin,tekrar blenderdan gecirin.Ufak ufak dogradiginiz kavun parcalariyla susleyip servis yapin.
- Afiyet olsun...
Bebekler için Formül Sütle Muhallebi Yapımı
Çarşamba, Mart 25, 2009- 250cc su
- 3 tatlı kaşığı pirinç unu
- 6 ölçek formül süt
- 1 yemek kaşığı şeker
Bebekler için Ekmek paparası
Çarşamba, Mart 25, 2009- 1 çay bardaı tatlı yoğurt(kaymağı alınmış)
- 1 dilim hafif bayat ekmek içi
- 1 yemek kaşığı reçel suyu
- 2 tatlı kaşığı lor peyniri
- 1 çay kaşığı tereyağı
- 1/2 çaybardağı taze sıkılmış meyve suyu
ufalanmış ekmek içini derin bir kasede meyve suyuyla ıslatın. reçel suyunu tereyağıyla iyice karıştırıp ekleyin. lor peynirini serpip, yoğurdu katın ve hepsini harmanlayın.
Bebekler için Yoğurtlu karnıbahar çorbası
Çarşamba, Mart 25, 2009- 3/4 kase ince doğranmış karnıbahar
- 1 yemek kaşığı yoğurt
- 1 diş sarımsak
- 1 tatlı kaşığı zeytinyağı
- 1 tutam kekik
- 1 tutam tuz (1 yaş ve üzeri)
Tarifin Hazırlanışı
- sarımsağı zeytinyağda kekik ile birlikte soteleyin.
- ince ince doğranmış karnıbaharı ilave ederek bir kaç dakika sürekli karıştırarak kavurun.
- 200 ml sıcak suyu tencereye ilave edip kapağını kapatın.
- karnıbaharlar yumuşayana kadar pişirin.
- tel bir süzgeçte kaşığın tersi ile ezip karnıbahar püresi haline getirin.
- tencereyi tekrar ateşe koyun.
- karnıbahar püresine 2 yemek kaşığı sıcak su ile ezdiğiniz yoğurdu ilave edin.
- bir taşım kaynatın.
Ara öğün maması
Çarşamba, Mart 25, 2009- Yarım çay bardağı pirinç
- 4-5 adet kuru kayısı
- 1 su bardağı devam sütü veya pastörize süt
- Yarım çay bardağı pirinci üstünü çok az geçecek kadar suda haşlayın
- pirinç yumuşayıca, 4-5 adet kuru kayısıyı dilimleyip pirince ilave edin, oda biraz pişince 1 su bardağı kadar devam sütü yada pastörize süt hangisini kullanıcaksanız ,
- arzuya göre şeker ve vanilya koyup, blendırdan geçirin
- oğlum bu tarifi çok güzel yiyordu, kayısıda çok faydalı beta keraten açısından,hem doyurucu hem de besleyici
- deneyin isterseniz
Sebzeli tutmaç çorbası
Çarşamba, Mart 25, 2009- 1 su bardağı yeşil mercimek
- 1 adet ufak boy kereviz(rendelenmiş)
- 2 tatlı kaşığı tereyağı
- 1 adet kuru soğan
- 2 adet domates
- 6 su bardağı et suyu
- 1,5 kahve fincanı erişte yada tel şehriye
- tuz, kurunane
- tencereye yağı koyup küp doğradığımız soğanı ilave edip hafif pembeleşene kadar kavuralım. rendelenmiş kereviz ve domatesi de ekleyip 1-2 dakika karıştırdıktan sonra et suyunu ilave ederek kaynamaya bırakın. kaynayınca ıslatıp suyunu süzdüğünüz mercimeğide ekleyin, mercimekler yumuşayınca kesme erişte(evde kendiniz hazırlarsanız daha da besleyici olur) veya tel şehriye ilave ederek tuzunu ve nanesini katarak 5 dakika daha pişirip ocaktan alın. servise hazır.... (tarifin miktarı biraz fazla ailenin diğer fertleride tadına bakabilir)
Bebekler için Mecimekli Yoğurt Çorbası
Çarşamba, Mart 25, 2009- 3 çorba kaşığı yeşil mercimek
- 4 çorba kaşığı bulgur
- 3 çorba kaşığı yoğurt
- 1 çorba kaşığı un
- 3 su bardağı su
- 1 çorba kaşığına yakın zeytin yağı.
Bebekler için Krepli Kahvaltı
Çarşamba, Mart 25, 2009- 1 bardak un
- 1 adet yumurta
- 1 bardak süt
- kaşar peyniri
- az maydonoz
Bumbar ve işkembe dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009Kullanılan Malzemeler:
- 1 takım (bumbar ve işkembe)
- 1 /2 kg. baş bulgur
- 1 büyük baş kuru soğan
- 1 kaşık salça
- 1 demet maydonoz
- Tuz-Karabiber
- 200 gr.kıyma
- 1 kaşık yağ (bumbar yağı)
- Bumbar ve işkembe temizlenir. Bumbarların yağlı kısmı dışa gelecek şekilde çevrilir. Diğer tarafta bumbar yağı (kıkırdak) eritilir veya dövülür. Kıyma, yağ, salça ilave edilir. Daha sonra bulgur koyulur, bir bardak su ilâve si ile pişirilir, ateşten alınır, kıyılmış maydanoz tuz karabiber atılarak karıştırılır. Soğan halka şeklinde doğranır, üzerine serpilir.
- Önce bumbarlar yağlı kısım içe gelecek şekilde kaydırılarak doldurulur, işkembeler küçük küçük parçalara ayrılır, doldurulur ve dikilir, işkembeler ve bumbarlar yıkanır, bir tencereye işkembeler alta bumbarlar üste gelecek şekilde yerleştirilir. Üzerini geçecek kadar su konur. Suyu çektirilinceye kadar pişirilir. Sıcak olarak servis yapılır
Erikli dolma
Çarşamba, Mart 25, 2009Kullanılan Malzemeler:
- 250 gr yağlı kıyma
- 2 adet patlıcan
- ½ kg kabak
- 6 adet dolmalık biber
- 125 gr asma yaprağı
- ½ kg domates
- 1 yemek kaşığı biber salçası
- 2 su bardağı pirinç
- 2 yemek kaşığı margarin
- ½ kg can eriği
- 2-3 adet soğan
- ½ baş sarımsak
- ½ çay kaşığı karabiber
- 1 çay kaşığı tuz
Dolmalık sebzelerin içlerini çıkarın. Yaprakları hafifçe haşlayın. Pirinci ayıklayın ve yıkayın. Soğan ve sarmısakları ince kıyın. Çıkarılmış sebze içlerini doğrayın. Domateslerin kabuklarını temizleyin, çekirdeklerini çıkarın ve ufak ufak doğrayın. Bir kapta kıyma, domates, kıyılmış sebze içleri, yağ, salça, doğranmış soğan, sarımsak, tuz ve karabiberi iyice karıştırın. Pirinci ilave ederek yoğurun. Sebzelerin içine malzemeyi doldurun ve ağızlarını kapatın. Dolmaları tencereye yerleştirin. Yaprakları doldurup ayrı bir tencereye yerleştirin. Üzerlerine ve çevresine yıkanmış erikleri yerleştirin. Her iki tencereye de az miktarda tuz ve su ilave ederek dolmaları önce hızlı daha sonra yavaş ateşte pişirin. Dolmalar dinlendikten sonra eriklerle birlikte servis yapın.
Kuzu kaburga dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009
Kullanılan Malzemeler:
- 2 su bardağı elma suyunda haşlanmış Amerikan Pirinci
- 3 kg. kuzu kaburgası (pirzolası) bütün olarak
- Tuz ve toz karabiber
Kuzu kaburgasını kemikler yukarıya gelecek şekilde dairesel olarak düz bir tepsiye yerleştirin. Üzerine tuz ve biber serpin. Yanmaması için kemik uçlarını folyo ile sarın. Su ilave etmeyin ve üzerini kapatmayın. 200 derece fırında 30 dakika süre ile kızartın. Diğer tarafta geniş bir tava içinde tereyağını eritin. Kereviz ve soğanı orta ateşte pişirin. Ocaktan indirin. Pirinç, elma, ceviz, kuru üzüm, tuz ve baharat ile karıştırın. Kızarmış kaburganın içini bu malzeme ile doldurun. Üzerini folyo ile kapatın ve 15 dakika daha pişirin. Folyoları çıkarın ve sıcak olarak servis yapın.
Lor Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009| Kullanılan Malzemeler: | |
| |
| Tarifin Hazırlanışı | |
| |
Mercimek Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009- Asma yapragi - 150 gram
- Su 3 su bardagi - 600 gram
- Kirmizi mercimek 1 su bardagi - 180 gram
- Sogan 2 orta boy - 120 gram
- Zeytinyagi 1/2 su bardagi - 100 gram
- Bulgur (köftelik) 1/2 su bardagi - 75 gram
- Tuz 2 tatli kasigi - 12 gram
- Seker 1 yemek kasigi - 8 gram
- Nane 1 yemek kasigi - 1.3 gram
- Kara biber 1/2 tatli kasigi - 1 gram
- Kirmizi biber 1/2 tatli kasigi - 1 gram
- Limon 1 orta boy - 50 gram
- Yapraklari yikayın, saplarini ayırın. Tencereye suyu koyun, kaynayinca yapraklarin yarisini ekleyin, bir kez alt üst ederek 4-5 dakika pisirin, diger yarisini da ayni sekilde haslayın. Haslama suyunu ölçün, 3 su bardagina tamamlayın ve bekletin.
- Mercimegi yıkayın, süzün. Sogani soy, yıkayın, ince ince dogra, yagla birlikte tencereye koy, kısık ateste, ara sira karistirarak 7-8 dakika öldürün. Mercimek ve bulguru ekleyin. Haslama suyundan 1 su bardagi koyun, karıstırın, 15 dakika dinlendirin. Tuz, seker, nane ve baharati kat, tekrar karıstırın.
- Yapraklarin damarlı yüzü, sarildiginda içe gelecek sekilde yerlestirin, birer kenarina hazirlanan içten koyun, bohça gibi sarip, yassi ve besgen sekilli dolmalar yapın. Yayvan bir tencerenin dibine asma yapraklarindan döseyin. Dolmalari katlanan yüzü alta gelecek sekilde dizin, en üste isiya dayanikli düz bir tabak kapatın
- Kalan haslama suyunu ısıtın, dolmaların kenarindan yavas yavas bosaltın, 1 saat kadar pisirin. Soguyunca servis tabagina aınl. Dilimlenmis limonla servis yapın
Tahinli lahana dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009
Kullanılan Malzemeler:
- 1 adet orta boy lahana (tuzlu suda haşlanmış)
- 2 su bardağı pirinc
- 2 adet domates (küp küp ince olarak doğranmış)
- 2 adet yeşil biber (ince doğranmış)
- 1 çay bardağı zeytinyağı
- 1 yemek kaşığı kırmızı biber
- 1 tatlı kaşığı karabiber
- Yaırm demet maydanoz (ince doğranmış)
- Yaırm su bardağı tahin
- 1 tutam tuz
- 1 çay bardağı tahin
- 1 su bardağı yoğurt
- 2 limon suyu
- 5-6 diş sarımsak (dövülmüş)
- 1 çay kaşığı nane
- 1 çay kaşığı kırmızı biber
- 1 tutam tuz
Pirinci yıkayıp süzün. Domates, soğan, yeşil biber, maydanoz, tahin, zeytinyağı ve baharatları karışrırarak iyice harmanlayın. Lahanaların içine azar azar iç koyarak sarın. Tencereye dizin, 2 su bardağı su ilave ederek, kısık ateşte pişirin. Sos malzemelerini presten geçirip lahanaların üzerine döküp 5 dk kadar tekrar kaynatın. Lahana dolmanızı en az 3-4 saat dinlendirin. Soğuk olarak servis yapın.
Yalancı Dolma
Çarşamba, Mart 25, 2009- 200 gr Asma Yaprağı
- Kırmızı Tozbiber
- 1 Su Bardağı Pirinç
- 1 Demet Maydanoz
- 250 gr Soğan
- Karabiber,Tuz
- 1 Çay Bardağı Zeytinyağı
- 1 Demet Nane
- 1 Demet Dereotu
- Pirinci yıkayıp bir saat önceden ıslatın.
- Soğanları küçük küçük doğrayıp biraz tuz ile ovun.
- Maydanoz, dereotu ve naneyi temizleyip yıkayın ve ince ince doğrayın.
- Pirinci süzün. Yeşillikleri ekleyip karıştırın. Tuz, karabiber ve kırmızı tozbiberi serpin.
- Hazırladığınız iç malzemeyle asma yapraklarını ufak ufak sarın.
- Dolmaları tencereye dizip üzerini geçecek kadar su ilave edin. Dolmaların üzerine zeytinyağını gezdirin. Dağılmamaları için ağır bir tabak yerleştirerek kısık ateşte bir saat pişirin.
- Tencerenin kapağını açmadan soğumaya bırakın.
Hindi dolma
Çarşamba, Mart 25, 20091 adet hindi 250grm kestane 2 bardak pirinç 1 adet soğan 1adet hindi ciğeri,yüreği 1 çay bardağı zeytinyağı 2 kaşık fıstık 3 kaşık kuş üzümü 1/2 kaşık yoğurt 2kaşık karabiber 1/2 kaşık tarçın 1/2 kaşık tuz 2 kaşık tereyağı Fırın poşeti.
Tarifin Hazırlanışı:
Hindi tuzla ovulup, yıkandıktan sonra büyük bir tencerede tamamen değil, kısmen haşlanır.Hindinin yüreği ve ciğeri ayrıca küçük bir tencerede bir taşım haşlanır ve küçük parçalara kesilir.Tavaya 1 çorba kaşığı sıvı yağ koyulur ve kavrulur.Kestanelerin üzeri çizilip suda bekletildikten sonra ızgara da kabukları soyulacak kıvama gelinceye kadar pişirilir ve kabukları soyulur. Pirinç yıkanır ve süzülür .Tencereye sıvıyağ, fıstık ve yemeklik doğranmış soğan koyulup kavrulur .Üzerine pirinç ve kuş üzümü de ilave edilip kavrulmaya devam edilir.Baharatları da ilave edilip iyice karıştırılır.Üzerine bir bardak hindi suyundan eklenip suyunu çekince ocaktan alınıp soğumaya bırakılır. Kavrukmuş hindi yüreği, ciğeri ve kestaneler iç harcına eklenip karıştırılır.Hindini içine iç harcı doldurulur.Hindinin üzerine tereyağı ve yoğurt karıştırılarak sürülür.Fırın poşetinin içine yerleştirilip ağzı sıkıca kapanır.Poşetin üzerine kürdanla birkaç delik açmayı unutmayın.200 derecede 2 saat pişirin kolay gelsin
Kayık Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009- 4 adet kabak
- 5 adet ortaboy patates
- Yarım su bardağı kadar ufalanmış peynir
- 2 yemek kaşığı un
- yarım yemek kaşığı tereyağ
- Süt
- yarım çay bardağından biraz fazla sıvıyağ
- yarım su bardağı kadar rendelenmiş kaşar
- dereotu,kekik, nane,tuz,pul biber, muskat cevizi (bu arzuya kalmış)
- Öncelikle 5 adet patatesin kabuklarını kesip, iri küp küp doğrayınız bir tencereye sıcak su koyup patatesleri haşlamaya bırakınız. Tuz ekleyip. Haşlandıktan sonra püre haline getirip, pul biber, Arzu edildiği kadar peynir ufalayın. Kimyon, karabiber, nane, kekik, bilhassa bol dereotu kıyınız (sevdiğiniz baharatları katın)
- az sıvıyağ katın (yaklaşık 1 yemek kaşığı kadar)
- Kabakları soymadan sadece sap ve uç kısmını bıçakla kesiniz. Yıkayınız. Derin bir tencereye sıcak su doldurup, tuz katıp ,uzunlamasına ortadan ikiye kesilmiş kabakları hafif haşlanmaya bırakınız, dağılmayacak şekilde...
- Başka küçük bir tencereye beşamel sos hazırlayacağız. Şöyleki; 2 yemek kaşığı un, yarım yemek kaşığı tereyağ, biraz sıvıyağda ekliyorum yarım çay bardağından biraz fazla. Un kokusu gidene kadar kavuruyorum. Azar azar süt ekliyorum
- boza kıvamından biraz daha koyu olacak. İçine tuz ve yarım su bardağı kadar rendelenmiş kaşar katıyorum aygazı kapatıp karıştırıyorum (istenirse muskat cevizide az rendelenebilir)
- Bu esnada üstten ısıtmalı fırını açınız...
- Öncelikle haşlanmış kabakları bir fırın tepsisine diziniz. (soğuk suya çıkarın haşlanmış kabakları) Ortasını tatlı kaşığı yardımıyla kayık formu vererek çok dibe inmeden yayvan şekilde ortasını oyunuz.
- Bu çıkan kabak içlerini patates püresine katınız. Püreyi karıştırıp, bu karışımdan kaşıkla alıp kabakların ortalarını doldurunuz.
- Hazırladığınız beşamel sosu pürenin üzerini kapatacak şekilde yayınız...
- Beşamel sosunun üzerinede süslemek için bir kenarına pul biber orta kısmına doğru kıyılmış dereotu ve kekik serpip fırına veriniz...
- Üstten ısıtmalı fırında 200 derecede kayıkların üzeri kızarana kadar pişiriniz...
- Fırından çıkan Kayıkları servis tabağına alıp, tabağın etrafına kekik serpiştiriniz...
- AFİYET OLSUN
Elma Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009- 6 elma
- 250 gr yağlı kıyma (iki kere çekilmiş)
- 1 yemek kaşığı kişniş
- 1 fincan Amerikan pirinci
- 1 yemek kaşğı tereyağı
- 2 fincan su
- 1 bardak şeker veya pekmez
- tuz
- Elmaların sap taraflarına gelen yerden bıçak yardımıyla kapak biçiminde kesin. Oyacakla çekirdek yuvasını ve etinden bir parçasını çıkartın.
- Diğer tarafta pirinci haşlayın. Kıymayı suyunu salıncaya kadar kavurup kişniş ve pirinci kıymaya ilave edin. Daha sonra içerisine tuz ekleyerek kavurun.
- Bu karışımı, elmalara sıkışık olmayacak şekilde doldurun. Elmaları fırın tepsisine dizin.
- Üzerine biraz tereyağı ilave edip yarıya kadar su dökerek fırına sürün. İki taşım kaynayınca şeker veya pekmezi idave edin.
- Hafif ısıda, elmalar yumuşayıncaya kadar pişirin. Sıcak olarak ikram edin.
Kebaplı Kabak Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009- 6-8 adet kabak
- 500 gr kuşbaşı et
- 1 yemek kaşığı margarin
- 3-4 adet taze soğan
- 2 adet domates
- Yarım demet maydanoz
- 1 adet yumurta sarısı
- Yeteri kadar tuz, karabiber, kekik
- Kabaklan temizleyip içlerini çıkartın ve yıkayın.
- Et, ince doğranmış taze soğan, yaprak yaprak ayıklanmış maydanoz, tuz, karabiber, kekik ve yumurta sansını kanştınp iyice yoğurun.
- Kabaklann içlerini hazırladığınız malzeme ile doldurun.
- Bir tencereye margarini koyun. İçine ince doğranmış kuru soğanı ilave edip soğan pembeleşene kadar kavurun.
- Ufak doğranmış domatesleri de soğanın içine ilave edip soğanla beraber biraz çevirin.
- İçlerini doldurduğunuz kabaklan tencereye yerleştirin. Bir miktar su ilave ederek orta ateşte pişirin. Sıcak olarak servise sunun.
Kaşar Peynirli Mantar Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009- 4 çorba kaşığı tereyağı (veya margarin)
- Yarım demet maydanoz
- 10 tane iri mantar
- 2 su bardağı kaşar peyniri
- 1 fincan süt
- 1-2 dilim tost ekmeği
- Tuz, Karabiber
- 1 havuç
Mantarları yıkayıp bir bezle kurulayın. Sap kısmını mantarların şeklini bozmadan elinizle ya da bıçakla çıkartın. İçi çıkartılmış mantarları fırın tepsisine (yada güvece) dizin. Üzerlerine tuz karabiber serpin. 2 kaşık tereyağı eritin. İçine yarım limon koyup karıştırın. Fırçayla eritilmiş yağı mantarların içine ve üstüne sürün. Fırının yalnız üst kısmını yakın. Mantarları hafif diri kalacak şekilde yarı pişirin. Mantarlar pişerken sütle ıslatılmış tost ekmeğini, karabiber, tuz, rendelenmiş kaşar peynirini, havucu karıştırın. Mantarları fırından alın. Harcı mantarların içine doldurun. Kalan eritilmiş yağı mantarların üzerine dökün
Önceden ısıtılmış 200c fırında üzeri altın bir renk alana kadar pişirin. Sıcak servis yapın. Servis tabağını maydanozla süsleyebilirsiniz.
Pratik Boza Yapımı
Çarşamba, Mart 25, 2009- 3 bardak bulgur
- 2 kahve fincanı pirinç
- 3 bardak toz şeker
- 1 bardak eski boza yada kibrit kutusu büyüklüğünde maya
Bulgur akşamdan bol su ile ıslatılır. Ertesi gün bulgur ve pirinç iyice ezilinceye kadar pişirilir. Mikserle çırpılır ve ince süzgeçten geçirilir. Bu karışım hafif ateşe konulur. İçine şeker katılır ve eriyinceye kadar karıştırılır. Sonra ateşten alınır. Bir yerde ılınmaya bırakılır. Arada bir karıştırılır. Ilındıktan sonra içine eski boza ya da ılık suyla ezilmiş maya katılır. İyice karıştırılır. Bu karışımın ağzı kapatılarak, 20-25 derecelik bir yerde, ara sıra karıştırılarak 2-3 gün bekletilir. İçinde göz göz hale gelmiş kabarcıklar görülürse olmuş demektir. Serin bir yere alınır. Soğuk servis yapılır. İsteğe bağlı olarak üzerine sarı leblebi ve tarçın ilave edilir.
İçileceği zaman bardaklara dökülerek leblebiyle servis ediniz....
Peynırlı Kırmızı Bıber Dolması
Çarşamba, Mart 25, 2009
| Kullanılan Malzemeler: | |||||||||
| Süre 25-30 dk Zorluk Derecesi: Kolay Kaç Kişilik 6 kişi |
| ||||||||
Tavuklu Mantar Sote
Çarşamba, Mart 25, 2009Tavuklu Mantar Sote - Malzemeler - İçindekiler
1 çay bardağından biraz eksik sıvı yağ
Yarım kg kuşbaşı tavuk eti
Yarım kg kültür mantarı
2 adet kuru soğan
1 su bardağı tavuk suyu
1 çorba kaşığı tepeleme un
Yarım paket çiğ krema
1 adet domates
5-6 adet turşu
Dereotu, tuz
Tavuklu Mantar Sote - Pişirme Talimatları - Hazırlanışı - Yapılışı - Nasıl Yapılır ?
Mantarları boyuna dilimler halinde keselim. Kuru soğanları küçük küçük keselim. Sıvı yağın yarısını tencerede kızdıralım. Kuşbaşı tavuk etlerini aktarıp kızartalım. Yumuşayana dek soteleyelim. Ayrı bir tavada kalan sıvıyağı kızdıralım. Üzerine soğanları katıp sarartalım ve mantarları ekleyelim. Mantarları, bıraktıkları suyu çekene dek kavuralım. Ateşten aldığımız mantarları sotelenmiş tavuk etleriyle aynı tavada birleştirelim. Bu şekilde 1 dakika daha kavuralım, 1 su bardağı tavuk suyuna 1 çorba kaşığı unu ekleyip iyice karıştıralım. Bu karışıma da etli mantarları ekleyelim. Karıştırmaya devam ederek 1 dakika daha pişirelim. Tuzunu ayarlayalım. En son olarak yarım paket çiğ kremayı ekleyelim. 1-2 kez daha karıştırıp hemen ateşten alalım. Üzerine dilimlenmiş turşuları ve domatesi ekleyelim. Sıcak servis yapalımSALÇALI MANTAR
Çarşamba, Mart 25, 2009Kullanılacak malzeme (6 kişi için):
1 kilo iri, şapkalı mantar,
2 diş sarmısak,
1 tutam kekik,
1 kaşık domates salçası,
4 çorba kaşığı zeytinyağı,
yeteri kadar tuz ve karabiber.
Yapımı : Mantarların saplarındaki topraklı yerleri kesip attıktan sonra nemli ve temiz bir çuval parçasıyle mantarların şapkalarıyle saplarını ovarak üzerlerindeki ince zarı gidermeli. Sonra bu mantarları ince ince dilimleyip içinde 4 çorba kaşığı sıcak
Bu sürenin sonunda kuşanedekileri servis
Güveçte Mantar
Çarşamba, Mart 25, 2009Malzemeleri
Hazırlanışı
Soğanları ve biberleri halka halka doğrayıp 1 çorba kaşığı sıvı yağda biraz çevirin.Biftekleri iri parçalar şeklinde kesip,soğan ve biberlere ekleyip 15 dakika soteleyin. Domatesleri küp küp doğrayarak ilave edin. Daha sonra salçayı malzemelerin üzerine ekleyin.Mantarları ikiye kesip, ilave edin. Tencerenin kapağını kapatıp, ağır ateşte pişmeye bırakın. 35 dakika sonra tuzu, köriyi ve kekiği ekleyin. Sebzeler piştiğinde ocaktan alıp, daha şık görünmesi için bir güvecin içine koyun.Önceden 180 derece ısıtılmış fırnda 15 dakika pişirip, servis yapın.
Marmelatlı krep
Çarşamba, Mart 25, 2009malzemeler:
- 1su bardagi sut
- 4 yemek kasigi tepeleme bugday nisastasi
- 1 yumurta
- 3 yemek kasigi sivi yag
- 1 yemek kasigi seker
- 1 fiske tuz
- ic malzeme icin:
- cekilmis findik ve ceviz
- yarim kg olgunlasmis kayisi
- 1 su bardagi toz seker
yapilisi:
- Butun malzemeleri derin bir kapta blanderle cirpalim omlet tavamizi margarinle yaglayip ocakta
kizdiralim. - Yaptigimiz siviyi bir kepce tavamiza dokelim. arka yuzu pistiginde tabaga alalim diger karisimida ayni islemle pisirelim(on yuzunu pisirmeyin)
- Diger yandan kayisiyi blanderden cekelim icine sekeri koyup bir tasim kaynatalim.
- Soguduktan sonra bir tasim daha kaynatip suyunun ucmasini saglayalim.
(marmelat kivami olacak) - Hazirladigimi kreplerin uzerine marmelatimizi surup kiyilmis ceviz,findik kiriklarini serpistirelim ve rulo biciminde saralim
- Üzerlerinede marmelat surup hindistan cevizi ve cekilmis fistikla susleyip buzdolabinda 10-15 dakika beklettikten sonra servise sunalim.afiyet olsun
Bebekler için Kahvaltı Menüsü 2
Çarşamba, Mart 25, 2009Önce çeyrek yumurta sarısı ile başlıyor daha sonrada miktar ve çeşitleri arttırarak devam ediyoruz. En sonunda pek hoş görünmeyen nasıl yediklerine bile şaştığımız bir kahvaltı maması elde ediyoruz. Bir çoğumuz hazırladığımız bebek kahvaltısının ana unsuru olarak bebe bisküvilerini kullanıyoruz. Ancak bisküvilerin bebek gelişimi için ne kadar yararlı olduğu tartışmaya açık.
Ben bebeğim 7. ayını bitirdiğinde kahvaltı vermeye başladım. Ancak bebek kahvaltısı için hazırlanan bisküvüleri kullanmak istemediğim için alternatifleri araştırdım. Sonunda oğlumun beğenerek yediği bir kahvaltı hazırlamış oldum.
Aşağıdaki tarifi çeşitlendirmek mümkün. Değişik kuru meyveler kullanabilirsiniz.Bir yılın sonuna doğru iyice ezilmiş kabak çekirdeği, fındık, badem yada ceviz katabilirsiniz. Tohum öğütücüsü ile iyice çekip un haline getirdikten sonra katın.
Bu tarifi haftada 3 gün veriyordum. Diğer günler yulaf ezmesi ile yapığım lapa yada tam buğday unundan yapılan ekmek içi ile hazırladığım kahvaltıyı yediriyordum.
Bebek Kahvaltı Tarifi
* 2 adet kuru kayısı
* 1 yemek kaşığı mısır unu
* 1 tatlı kaşığı tahin
* 1 çay kaşığı tereyağ
* 1 su bardağı su (200ml)
* 1 tatlı kaşığı pekmez
Kahvaltımızın hazırlanışı
Kuru kayısıyı küçük küçük doğrayıp bir cezvede su ile pişirin. Tereyağını eritip mısır ununu hafif pembeleşene kadar kavurun. Kayısılı suyu mısır ununa dökün huzlı hızlı karıştırarak topak olmasını engelleyin. Sürekli karıştırarak kısık ateşte 10 dakika pişirin. Mama muhallebi kıvamında olmalı, çok katılaşırsa sıcak su ilave edip biraz daha pişirin. Biraz soğuyunca tahin ve pekmezi ilave edin.
Mısır ununu kavurmadan direkt cezvedeki kuru meyveli suya katarak muhallebi pişirir gibi hazırlıyabilirsiniz.
Meyveli Yulaf Ezmesi
Çarşamba, Mart 25, 2009Meyveli Yulaf Ezmesinin malzemeleri:
1 büyük elma
1 büyük armut
4-5 adet doğranmış kuru kayısı
4 yemek kaşığı su
150 ml süt
15 gr yulaf ezmesi
Meyveli Yulaf Ezmesinin yapılışı:
4 yemek kaşığı su ile meyveleri bir tencerede 5 dakika haşlayın.Su(ya da süt )ile yulaf ezmesini kaynatıp 3 dakika demlendirin,son olarak meyvelerle yulaf ezmesini karıştırın.
Sebzeli Bebek Maması 2
Çarşamba, Mart 25, 2009Sebzeli Bebek Mamasının Malzemeleri:
1 çorba kaşığı buğday
1 tatlı kaşığı yulaf ezmesi
Çeyrek kabak
Çeyrek havuç
1 küçük brokoli
1tatlı kaşığı zeytinyağ
su
Bebek Mamamızın Yapılışı
Buğdayı yıkayıp geceden 300 ml su ile ıslatın,aynı suda ertesi gün pişirin.Buğdaylar çatlayıp pişince yulaf ezmesini ilave edin ve 5 dakika daha pişirin.Pişirdiğiniz bu tahıllı karışımı blendırla ezin.Diğer tarafta sebzeleri buharda ya da az su ile pişirerek iyice ezin.Sebzeleri tel bir süzgeçten geçirebilirsiniz daha küçük parçalara ayırmış olursunuz. Sebzeleri hazırladığınız tahıllı karışıma ilave edin ve yağı katın,bebek mamanız hazır.
Balkabaklı Bebek Muhallebisi
Çarşamba, Mart 25, 2009Bal kabaklı bebek muhallebisi sade muhallebiye göre daha besleyici ve sade pirinç unlu muhallebinin bir alternatifi olarak verilebilir.
Balkabaklı Bebek Muhallebisinin Malzemeleri:
150ml süt
yarım dilim balkabağı
1 tatlı kaşığı tepeleme pirinç unu
Balkabaklı Bebek Muhallebisinin Yapılışı:
Balkabaklarını ince tatlı dilimi şeklinde doğrayıp tencereye koyun.Kısık ateşte yumuşayana kadar pişirin,buharda da pişirebilirsiniz,kabağınız susuzsa biraz su ilave etmeniz gerekebilir.Pişen balkabaklarını iyice ezin.
Süte piriç ununu katarak muhallebiyi pişirin ve pişen muhallebiye balkabaklarını ilave edin.
bebeğiniz 9 aydan küçükse sütü yarıyarıya sulandırın ya da sade su ile yapabilirsiniz.Afiyet olsun.
Nasıl İyi Bir Bebek Menüsü Hazırlarım?
Çarşamba, Mart 25, 2009Turuncular; havuç, balkabağı
Yeşiller; ıspanak, pazı, brokoli, taze fasulye gibi.
Kırmızılar; mercimek, pancar, et
Beyazlar; soğan, pırasa, karnıbahar
Sarılar; patates, sarı mercimek, bulgur
Ayrıca kuru meyveleride demir açısından zengin oldukları için bebeğinizin menüsüne ilave edin. Tuzsuz kabak çekirdeği iyi bir çinko kaynağıdır. Tohum öğütücüsü ile iyice ezip meyve pürelerine yada çorbasına bir çay kaşığı haftada iki kere katın.
Bebeklere Yoğurt ve Et Ne Zaman Verilmeli?
Çarşamba, Mart 25, 2009Bebeğime Kahvaltı Ne Zaman Vermeli?
Bebekler için kahvaltıya başlama zamanı en iyi 7 ci ay civarıdır. Bu ayda çeyrek yumurta sarısınada başlıyabilirsiniz. Kahvaltıda kullanacağınız peynir tuzsuz olmalı, en iyisi lor peyniri yada keçi peyniridir. Peyniri suda bekleterek tuzunu alabilirsiniz. Açık süt bulabilirseniz kendi lor peynirinizi yapmak çok kolay.
Kahvaltı için genelde hazır bebe bisküvileri kullanılır, bunun yerine kendiniz evde yapmaya çalışın. Yada tam buğday ekmeğinin içini ufalayabilirsiniz. Bisküvi yada ekmeği haşlanmış kuru meyve suları ile ıslatıp içine dilediğiniz meyveleri katın.
Bebek İçin En İyi Başlangıç Meyveleri Nelerdir?
Çarşamba, Mart 25, 2009En iyi başlangıç meyveleri; elma, şeftali, muz, avakado, armut. Dikkat etmeniz gereken en önemli nokta meyveleri mevsiminde vermek. Muz kabızlık yapabilir. Bu nedenle çok sık vermeyin.
Bebekler için En İyi Başlangıç Sebzeleri Nelerdir?
Çarşamba, Mart 25, 2009Ayşe Armanın Soner Bekir röpörtajı
Cumartesi, Mart 21, 2009![]() |
-11 Mart 1979’da Archontika Köyü’nde...
Pardon orası neresi?
-İpsala Türk- Yunan sınırına 90 km uzaklıkta bir Türk köyü. Geniş bir ovada, dere kenarına kurulmuş 100 haneli güzel bir köy. Yunanca ismi Archontika, Türkçesi Çelebiköy. Hikayem işte orada başladı. Türk asıllı bir Yunanistan vatandaşıyım. Annem babam çiftçilik yapıyordu, ben de oradan oraya koşturuyordum, doğanın içinde büyüdüm.
Kuşlara ilginizi çocukluk yıllarına mı dayanıyor?
-Evet. Çocukluğumda pek çok kuşun canını yakmışımdır. Avcılığa pek bir meraklıydım. Sonra ailecek İzmit’e göç ettik. Liseyi İzmit’te okudum, ODTÜ endüstri mühendisliğini kazandım. Hayatımın dönüm noktası, üniversitede kuş gözlemcileriyle tanışmamdır.
Ne alaka?
-ODTÜ çok ineklemeyi gerektiren bir okuldu. Ben de sevmem ineklemeyi. Millet kütüphanede ders çalışırken, ben dürbünü, teleskoBu alıp Yalıncak’a kuş gözlemeye gidiyordum. Onların dünyasından çok etkilendim.
Bir sürü kuş vurmuş bir çocuğun sonradan kuş aşığı bir kuş gözlemcisine dönüşmesini nasıl izah ediyorsunuz?
-Kuş gözlemi, avcılıktan türemiş ve evrimleşmiş bir sosyal davranış aslında. Kuş gözlemcileri eskiden optik malzeme olmadığı için, araziye tüfekle çıkarlarmış. Vurdukları kuşları doldururlarmış. Yani avcılık, eskiden bilim adına normal bir şeymiş.
Ben hálá ikisi arasındaki ortak noktayı bulamadım.
-Avda bir elde etme niyeti, kuş gözleminde de dürbünle onu bir an da olsa sahiplenme isteği var.
OTDÜ’ye dönelim...
-Dönemeyeceğiz çünkü bıraktım. Ankara açmadı beni. Tekrar sınava girdim, ver elini İzmir, Ege Üniversitesi İşletme’yi kazandım. İlk iş tabii, bir arkadaşımla birlikte kuş gözlem kulübü kurmak oldu. Geziler düzenledik, ilgililere kuş gözlemi eğitimleri verdik, slayt gösterileri, sunumlar yaptık, üniversitemizi birçok ilde temsil ettik.
Profesyonel olarak kuş gözlem rehberliği ne zaman başladı?
-2005’te bir biyolog arkadaşımla Amerika’dan gelen 8 kuş gözlemcisine 3 haftada tam 276 kuş türü gösterdik. Bu bir rekordu. Daha önce Türkiye’ye gelen hiçbir kuş gözlem grubu bu sayıya yaklaşamamıştı. Ünümüz yurtdışında nasıl yayıldıysa, arkası çorap söküğü gibi geldi. Ben de baktım süper bir iş bu, kuş gözlem rehberi oldum.
Ne yapıyor müşterileriniz 276 kuş türünü görünce...
-Mutluluktan ölüyorlar. Hepsinin ellerinde listeleri var zaten. Görmek istedikleri kuş türleri belli, biz onları bulmaya yoğunlaştık, bulduk. Şansımız yaver gitti, başka kuş türleri de gördüler. Hatta biri, dünyada gördüğü 3000’inci kuş türüne gelince o kadar heyecanlandı ki, sağlığından endişe ettik. Sevinçten arazide kalp krizi geçirir meçirir, mahvoluruz diye. Neyse ki öyle bir şey olmadı...
Siz şu anda, bu işe gerçekten bu ülkede en vakıf olan insanlardan biri misiniz?
- Eğer olmasaydım, 1- Benimle bu röportajı yapmazdınız. 2- Bu işten geçiniyor olamazdım, bütün yabancılar beni buluyor olmazdı. 3-Türkiye’ye yeni kuş türleri kazandıran insanlardan biri olarak literatüre geçmezdim.
Özel bir sebebi var mı? Neden kaplanlar değil, kuşlar...
-Çünkü 1- Renkliler. 2- Güzel sesliler. 3- Çeşitliler. 4- Özgürler ve her yerdeler. Sadece kendi beden güçlerini kullanarak kilometrelerce yol kat edip ülkeler geziyorlar.
Sıkıcı ve durgun değiller mi?
-Yok canım, bir sürü insan kuşlardan çok daha sıkıcı ve renksiz. Kuşlar en azından neşeli ve rengarenk.
Günlerce, saatlerce bir kuşu beklemek... Kadınlara karşı da bu kadar sabırlı mısınız?
-Buna değen biri olsun, sabrederiz!
Bu kuş gözlemciliğinin nesi heyecan verici anlamaya çalışıyorum ama beceremiyorum...
-Yaşadığımız ortamda başka canlıların da olduğunun farkına varmak... Biz dünya bize ait zannediyoruz, öyle değil... Seslerini duymak, görmek, hissetmek... Kuşların dünyasının içine girmek, onların dünyasından doğaya bakmak... Kendi belgeselimi izliyorum düşünsenize...
![]() |
| Dürbünün olmadan mikrofonu olmayan sunucu gibiyim, çırılçıplak... Biz aynı zamanda doğa paparazzisiyiz |
-Çoğu insanın farkında bile olmadığı güzel bir varlığı görmek, başınızı göğe erdirebilir. Hele ki az görülen bir türse... Angelina Jolie’yi görmek gibi bir şey bu!
Sizin alanda da palavracılar var mı? Gördüm, ettim diyor ama görmemiş...
-Var. Yanlış girilen kuş kayıtları olabiliyor. Ama tanımlamalardan anlaşılıyor her şey. Kaçarı yoktur.
Racon nedir? Belge olmadan kimse inanmaz mı? Fotoğraf mı istenir?
-Evet fotoğraf gerekir. Ayrıca tanım yazmak, fotoğraf almamışsa çizimini yapmak, olmazsa olmaz kurallardır. Kuş fotoğrafçıları açısından bakarsak: Kuşun gözü mutlaka parlamalı.
"Ne iş yapıyorsunuz?" denince ne diyorsunuz?
-"Kuş gözlem rehberiyim" diyorum. "Profesyonel kuş fotoğrafçılığı ve kuş gözlem danışmanlığı da yapıyorum" diye ekliyorum, "Nasıl yani?" diyorlar.
Yaptığınız işi duyunca hep mi şaşırıyor insanlar?
-Evet, eskiden dalga da geçiyorlardı. Ama şimdi bir şeyleri ispat ettiğim için olsa gerek, hayranlık ve gıpta ile bakıyorlar. Benimle dalga geçen arkadaşlarımın hiç birinin çektiği fotoğraflar ulusal ve uluslararası yayında basılmıyor, röportajı yayınlanmıyor.
Size kız verirler mi?
-Bu konuda birkaç teorim var: 1- Kuşçuya kız vermezler ama "birdwatcher"a verirler! 2- Türkiye’de henüz o olgunlukta ve anlayışta kız babası yok. Dua edelim de, o olgunlukta ve anlayışta bana kaçacak kız olsun! 3- Dertleri çapkın olmayan bir damat bulmaksa, ben biçilmiş kaftanım, bizim meslekte çok fazla kızla tanışma imkanım yok, kuş gözlemine ilgi duyan kadın pek görmedim. Kocaları duyuyor, onlar da birlikte geliyor.
Müşterileriniz en çok hangi ülkeden?
-En çok Amerikalı. Sonra sırasıyla İngiliz, Kanadalı, İsviçreli, Hollandalı ve Avustralyalı.
Profilleri?
-10-15 günlük kuş turlarına katılanlar, genellikle 60 yaş üzeri. Emekli. Hali vakti yerinde. Gazeteci, mühendis, mimar, uluslararası şirket CEO’su, yöneticiler. Doğa meraklısı tipler. Genellikle mütevazılar, görmek istedikleri kuşu gösterdiğiniz sürece hiç şikayet etmiyorlar, memnuniyetlerini tur sonunda yüklü bahşiş ödeyerek gösteriyorlar. Bir de günübirlik İstanbul’da konferanslara gelip kuşa çıkmak isteyenler oluyor, onların yaş ortalaması daha düşük, genellikle profesör, doktor, mühendis, akademisyen. Ve neredeyse hepsi Türkiye’nin kuşlarını bizden daha iyi biliyorlar.
Türkiye kuş konusunda nasıl bir ülke?
-Muhteşem! Avrupa Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz... Hepsinin de kuşları var. Artı Afrika ve Hindistan kökenli kuşlar da var bizde. Yani kuş çeşitliliği oldukça fazla. Bir de Avrupa’nın üreyen kuşlar açısından en zengin ülkesi diyebilirim. 350’nin üzerinde kuş türü üremekte. Toplamda ise 464 kuş türü tespit edilmiş.
Tüm bunları biliyor mu sizin müşterileriniz?
-Hem de nasıl. Çok iyi okuyup araştırıyorlar. Türkiye’ye gelmeden gidilecek bölgelerin raporlarını okumuş oluyorlar. "Antalya’dan Korkuteli’ne nasıl gidilir, Korkuteli’nden Elmalı yoluna girdikten kaç kilometre sonra Taş Bülbülü bulunur?" Bu tür şeyleri anlatan kitaplarla geliyorlar. Şanlıurfa Birecik’teki bir kahvede, 2 hafta önce oraya giden İngilizlerin bıraktığı bölgenin ayrıntılı krokilerini ve kuş türlerini içeren notlar elime geçtiğinde, görmeliydiniz halimi, aklımı kaçıracaktım mutluluktan...
Sizi peki zorladıkları oluyor mu?
-Yok hayır çünkü ben de tabii en az onlar kadar biliyorum. Bilmek zorundayım... Dişi, erkek, genç kuş türleri... 200 türün sesleri... 40 farklı yırtıcı kuşun silueti... Hepsinin habitatı... Türkiye’de 388 tür kerttim. Kertikçilikte kuş türü listem Türk kuşçular arasında birinci sırada.
Durun bir dakika... Kertikçilik nedir? "Şu kuşu gördüm" diye çentik atmak mı?
- Evet. "Gördüm, tanımladım" diyebilmek. İngilizce "Twitcher" kelimesinden Türkçe’ye uyarlanmış bir sözcük. Bunu Türkçe’ye "kertikçi" olarak çeviren de bir başka arkadaşım çocuk doktoru Metehan Özen.
Dürbününüz sizin için ne ifade ediyor? Onsuz ne olursunuz?
-Kendimi mikrofonu olmayan bir sunucu gibi hissederim... Çırılçıplak.
Uzun zaman peşinde olduğunuz bir kuşu, dürbününüzde birdenbire gördünüz. O duyguyu nasıl tarif edersiniz?
- Edemem. Heyecanımın, coşkumun, mutluluğumun tarifi olmaz. Kalp atışlarım hızlanır, nefes alıp verişim değişir...
Sizin literatüre eklediğiniz kuşlar da varmış, doğru mu?
- Evet. Türkiye’de Sibirya Dağbülbülü (Prunella montanella) ve Mahmuzlu Çinte’yi (Calcarius lapponicus) ilk defa ben gördüm, fotoğrafladım, yayınladım ve Türkiye kuş türleri listesine eklettim. Akkaşlı Çinte’nin (Emberiza rustica) Türkiye’deki 2. kaydı bana ait. Çizgili Kumkuşu’nun da (Calidris melanotos) Türkiye 3. kaydı. Akbaşlı Çinte (Emberiza leucocephala), Çöl Kuyrukkakanı (Oenanthe deserti) ve Telkuyruk (Clangula hyemalis) gibi türleri de yabancılardan sonra Türkiye’de ilk gören Türk benim. Yunanistan kuş türleri listesine de Alaca Çinte’yi (Plectrophenax nivalis) eklemiştim. Pasifik İncirkuşu (Anthus rubescens), Mahmuzlu İncirkuşu (Anthus novaseelandiae), Küçük Flamingo (Phoeniconaias minor), Göknar Kargası (Nucyfraga caryocatectes), Irak Yedikardeşi (Turdoides altirostris) görebildiğim diğer nadir veya rastlantısal kuş türlerinden. Birçok nadir kuş türünün de fotoğrafları elimde mevcut.
Valla müthişsiniz! Çok acayip kuş isimleri var, kim veriyor bu isimleri...
-Çoğunu halk veriyor. Avcıların ve kafes kuşçularının da verdiği oluyor. Türkiye’nin çok köklü bir kuş kültürü var. Tüm bu isimler 1980’li yıllarda Selim Somçağ tarafından Yurt Ansiklopedisi’nde derlenmiş. 1996’da standart isimler belirlendi.
Peki tüm bu anlattıklarınız, onları izlemek, görüntülemek, bir anlamıyla özellerine girmek, onları röntgenlemek değil mi? Bir rahat vermiyorsunuz şu kuşlara!
-Evet yeri geldiğinde "doğa paparazzisiyiz." Ama onları korumak, kollamak adına yapılması gereken bu.
Siz hiç kuş beslediniz mi?
-Hayır. Doğadan yakalanmış, kafese konmuş, saka, iskete, florya gibi kuşları besleyenlerden de hazzetmiyorum.
Başınıza gelmiş en tuhaf şey?
-Çoruh Vadisi’nde ayı kovaladı! Bir sürü böyle "Yok artık daha neler!" diyeceğiniz kamp hikayem var.
Kuş gözlemciliği alanında bu ülkede neye dikkati çekmek istersiniz?
-Kuş gözlemciliği ülkemizde daha iyi tanıtılabilse, çok daha fazla turist çekebileceğimize inanıyorum. Bir de tabii şöyle hayallerim var: Her evde bir kuş gözlemcisi olsun. Her avcıda bir fotoğraf makinesi olsun. Tabii gelecek nesillerin de, bu kuşları görebilmesi için, Türkiye orman katliamlarının yaşanmadığı, sulak alanı bol bir ülke olsun...
Son olarak, kuşları sevmeyen bir kadınla birlikte olabilir misiniz?
-E zor. Hayatımı paylaştığım insanın benim en çok vakit harcadığım konuyla az çok ilgili olması gerekiyor.
Kuşlar, atlardan ve kedilerden akıllılar. Pek çok insandan da!
Kuşlar gerçekten salak olsalar, hiçbir yön bulma aleti kullanmadan, binlerce kilometre yol kat edebilirler mi? Örneğin geçen sene 21 gram ağırlığında bir kırlangıç (Hirundo rustica) Iğdır’da Aras Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde yakalandı. Ayağında da Cape Town yakınlarında takılmış bir halka vardı. Düşünün o kuş, taaa Güney Afrika’dan kalmış, 8500 km yol kat etmiş buraya gelmiş. Siz gidebilir misiniz o kadar yolu tek başınıza?

