Yemek Tarifleri ve Gezi Rehberim
Gözüme çarpan tarifleri ve gezi notlarını paylaştığım not defterim

Şehriban Kanyonu

Etiketler:

1997 senesinin Mayıs ayın Atlas ekibi tarafından geçilebilen Şeriban Kanyonu hala gizemini korumaktadır. Dik yamaçlarının bazı yerlerde biribirine 1 metre yaklaşmaktadır. Bu zorlu kanyonu geçen ilk ekip Atlas ekibidir.

Şehriban Kanyonu’nda suyun iki yakasını oluşturan yamaçlar, dansa kalkmış, kafaları ve ayakları birbirine yakın, hatta bazı alanlarda göğüsleri de birbirine değen insanlar gibidir. Koridor, beş kilometre boyunca yüksekliği bin metre civarındaki duvarların arasından akar

‘Gelin Kaybeden Düz’ün alt zeminini oluşturan Mundarlar Kayası kısığının önünde bir çöküntü alanı vardır. Su burada insan gücünün karşı koyamayacağı bir anaforla on metre kadar batarak derenin önünü tıkayan kaya bloğunun altından geçer. İşte, o noktayı aşarken yaşadıklarımız

ehriban Çayı, Küre Dağları’nın ortasında ikinci büyük yırtığı açan akarsulardan biridir. Kuş uçuşu yetmiş kilometrelik bir çığırı olan çayın, Karadeniz’in bol yağmurlu iklimi sayesinde yaz aylarında bile debisi oldukça yüksektir. Çay, doğuda Dikmen Tepesi’nden (1471 m.) kaynağını aldıktan sonra uzun bir süre batıya akar. Onu, paralel akan Devrekani Çayı’ndan, aralarındaki Menteşe Tepesi (1345 mt) ve Zımlı Tepesi ayırır. Ancak çay, Şenpazarı geçtikten on kilometre sonra kuzeye keskin bir dönüş yapar ve bu noktada Devrekanı Çayı’na (Kocaçay) sekiz kilometre kadar yaklaşır. Eğer bir ders kitabı yazsaydım, her halde Şehriban Çayı’nı böyle tarif ederdim. Ders kitabı yazmasam da çayın coğrafi konumu yukarıdaki gibidir.

Sanırım, konuya buradan girenler için bir hatırlatma yapmakta yarar var. Sözü geçen iki dere de Batı Karadeniz karstı’nın oluşturduğu Küre Dağları’nda milyonlarca yılda faylanmalar sonucu oluşan kırıkları oyarak büyük koridorlara dönüştüren iki önemli sudur. Köylüler karst üstündeki dikine deliklere nasıl ki ‘yerin kulağı’ diyorsa, biz de bu oluşumlara dağdaki koridorlar diyoruz. Peki niye koridor; çünkü normal akarsu havzalarında vadiler ‘V’ biçimindeyken buradaki vadi oluşumu ‘U’ biçimindedir. Suyun iki yakası birbirini dansa kaldırmış insanlar gibi birbirine karşı hafif yan dönseler de kafaları da ayakları kadar birbirine yakındır. Hatta bazı alanlarda göğüsleri de birbirine değiyor olabilir.

İşte kanyon, bu iki yamacın birbiri ile dans ettiği yer de ayaklar arasındaki boşluğun adıdır. Şehriban Kanyonu, Dağlı Köyü’nün Kısık Mahallesi’nin hemen dibinden koridora girer. Sağ tarafı Küplüşen Doruğu (1.048 m.), sol tarafı Saboğlu Kayası’dır (1024 m.). Koridor yaklaşık beş kilometre boyunca yüksekliği bin metre civarındaki duvarların arasından akar.

İnsanı ürperten anafor

Daha önceki geçişlerimden bu koridoru oldukça iyi tanıyorum. Tek bir noktada sorun yaşama ihtimalimiz var: ‘Gelin Kaybeden Düz’ün alt zeminini oluşturan Mundarlar Kayası kısığında. Bu kısığın önünde bir çöküntü alanı var, büyük taşkınlar olduğunda sellerle gelen çer-çöp, burada suyun önünü kapatan dev kaya blokunun altındaki su geçidinin önünü tıkayarak doğal bir baraj oluşturuyor. Su burada insan gücünün karşı koyamayacağı bir anaforla on metre kadar batarak derenin önünü tıkayan kaya blokunun altından geçiyor. Bunun dışında kanyonda herhangi bir teknik iniş gerektiren yer yok. Kanyonun girişi ile çıkışı arasındaki yükseklik farkı yedi metre kadar. Bunun anlamı, kanyon içinde su genellikle düz akıyor. Yine de heyecanlıyım. Çünkü yanımdakilerden kızım Sevcan’ın ilk kanyon geçme deneyimi olacak. Hasan kanyona girmeyecek. Araçla bizi Saboğlu Mahallesi’nin altında kanyonun girişine bıraktıktan sonra Yazıköy’deki çıkışa gidip orada bekleyecek. Oyalanmaları ve film çekmek için beklemeleri de hesaba katarsak dört saat sonra Yazıköy’de olacağımızı düşünüyorum.

Karşı konulmaz çekicilik

Güneşin suda hüzmelendiği güzel bir günde suyun başındayız. Çayın bulanıklığının geçip berraklaşmış olması, suya girme isteğimizi kamçılıyor. Üzerimizde bizi suyun soğuğundan koruyacak Neopran elbiseler, kameralarımızı içine koyduğumuz özel su geçirmez torbalar ve çok az teknik malzeme ile yolculuğumuz başladı. Sevcan benim yedeğimde, Zeynep’le Ömer beraber yüzüyoruz. Küçük akıntıların arasında kısa süreli heyecanlarla Mundarlar Kısığı’na geldik. Görüntü gerçekten kışkırtıcı. Dar, sararmış duvarların her yerinden aradaki yeşil gölün üzerine sular dökülüyor. Görüntü ekipte ürküntü yerine heyecan ve hayret yaratıyor. Önden Ömer’le Zeynep, ardından Sevcan’la ben, önümüzde beyaz köpükler saçan kısığın girişindeki hareketli suyu geride bıraktık. Bu kısığın sonunun çöküntü alanı olduğunu biliyorum. Biraz sonra dev kaya bloku önümüzü kesti. Ekiptekiler bana bakıyor. Ben biraz heyecan yaratmak için ‘Su buradan batıyor. Biz duvardan ormana çıkacağız’ diyorum. Ekiptekiler bir üzerimize doğru eğilmiş metrelerce yükseklikteki duvara bir de bana bakıyorlar. Ömer’e, elimle kayanın altına dalması için yalnız onun anlayacağı bir işaret gönderdim. Ömer ilerledi. Kaya blokuna elini dayadı ve suya dalıp gözden kayboldu. Arkasından Zeynep aynı hareketi yaptı. Şimdi su geçirmez çantaları bu kayanın altından geçirmek var. Ben kısa bir ipi çantalara bağladım. Sevcan’a ‘Hadi kızım dal, iki metre ötede gölün öbür yarısı var’ dedim. Sevcan da dalıp gözden kayboldu. Bu kayayı ilk kez geçişimi hatırladım. Arkasını göremediğimiz için ne çok tedbir almıştık. Burada bir saatten fazla oyalanmıştık. Ben de diğer tarafa geçtikten sonra ipin ucuna bağlı çantaları hep beraber yanımıza çektik. Planladığımız süre içinde Kumköy’de idik. Köye geldiğimizde bahçelerde çalışan köylüler bizi önce baraj etüdü yapan mühendisler sandılar. Ancak, Sevcan herkesin hayalini yıkıyordu. Köydekilerden hiç biri onun bu kanyondan geçmiş olabileceğine inanmak istemiyorlardı. Oysa doğa ile baş başa geçen yıllar bana bir şeyi iyi öğretmişti: Korku, hayallerimizle aramızdaki en büyük engel olabilir. Bilgi, sabır, malzeme ve merakla korkuyu ve korkabileceğimiz sonuçları hayatımızdan uzak tutabiliriz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Pda Türkiye